Borges Defteri:Edebiyat-Plastik Sanatlar-Sinema- Müzik Eksenlidir...



Sus Ağıdı // Mehtap Atila



Sus Ağıdı

kaç geceden taştın günüme
kaç yaprak düştü, kaç ayva sarardı
kaç devran birbirini kovaladı
ben de halimce Bedreddinem
kaç boyun vuruldu,
sesleri çağladı dağlara dağlara
kaç Yunus takıldı ağlara ağlara
sus söyleme...

sayasım yok…

hangi istasyonda beklediysem
gelen hep gölgen
gölgemin karıştığı
bir küsüp bir barıştığı
saf gecenin hatrına,
ay'ın şavkına kavuştuğu...
ah sulara sulara
sus söyleme...

vurasım yok…

önce taçlanan sonra taşlanan aşk geliyor
kadim zamanlardan
katar katar...
bir deli şairin dediği gibi: “öyle bir mai ki aşk”...
her biri birbirinin kadehinde
göze vurmuş söz taşırlar
sus söyleme...

duyasım yok…

işte hepsi bir bir açıyor katmer katmer yaprakların
kainatın yüreğinde yürek olmuş bir kırmızı...
“Bir” aşikar sırdı sezdim...
elden ele gezindirdin...
dedin ki: Oku!... rüyamı...
sus söyleme, ah söyleme...

göresim yok…

seni diledim Tek... bilirsin...
hem öyle hem değil olan değil miydin
küllerinden doğdukça beni kül eden
tüllere büründüren
gözümün ıssız sürmesi
sus söyleme

silesim yok…




sen ki can'dın kadehimde
canan canan yaklaştın
aradıkça uzaklaştın
dilimin divanesi, esrik şiirim
niyetimsin; denizim
acı tenim
sus söyleme can
canıma can olan sus…

yüzesim yok…

çaresiz kaldım
dalamadım, ansızdım
kaptırdım anlarımı zamanlara
kalanlara selam olsun...
demiştim dosta: “madde mânânın katı hali”, vesilesi...
işte öyle bir hal'di Aşk, geldi de geçti...
yutkunurum sus söyleme...

diyesim yok…

bir parmak bal çalındı dillere
ha sen ışıdın geceden ha ben
birbirinde eriyen kanatları değil miydik
kendine uçan kuşun
nefesi sus eden yürek
mânâ deniz, dil kürek
sus söyleme nefesim sus...

çekesim yok…

ah keşke bilseydin,
dilimin denizinde her gördüğün ben değildim
‘ötekiler’ vardı hani kördüğüm, benden içre...
hem de ben'im işte...
sus söyleme...

bilesim yok…

bilememekteyim ey çarem
işte o benim
istiridyeye sığınan kum tanesi
senin güzelliğindir birtanem
parıldayan sensin, inci olan sen...
çarem; dem...
ellerimde sırça köşkün
sus söyleme yarim sus...
kırasım yok…

ne dediysem, ne demişse benden; unut gitsin...
sen sen ol yüreğim...
güzelmişim çirkinmişim, telmişim duvarmışım
yık gitsin...
işte duyduğunu söylüyor dilin,
mekanımı: pırpırlanan yüreğim...
ah bu yerde bu yerde,
ne arada ne derede...
yerimde...
sus söyleme...

durasım yok…

O rüya mıydın...
sıyırıp uykusundan kendini, aktın yüzüme...
susuzluğum... gönül orucum...
sus söyleme...

doyasım yok… 

neden iki kolum var...
neden iki gözüm...
ne kadar sarsam seni,
her yerde görsem seni...
sus söyleme ...
gözbebeğim sus...

yetesim yok…

kapımı çalan sen miydin...
ben miydim kendimi kapında bulan...
ses kimindi... soran kimdi...
cevap kimin, duyan kim : Ben sen’im...
sus söyleme benden içre, sus...



Mehtap Atila




                                                                       


METRONOM // ULUS FATİH



I .

Uzayda oluşan hurda genlerimiz, bellek dolu odalarda, baryonik akustik salınımlarda, karanlık enerjilerde geçen günlerimiz. 


Kozmolojik akıntılarda, görünmez maddede yüzen ejderha; golgi cisimciği, kuasarlar ve gökadalar. Spiraller ve spektrallerimiz… 



Doğumunu izlediğimiz Plutarkhos, odaklanan polarizasyon, Kefren’le gelen İskender, çoğalan yıldız doğumları ve uzaklarda plasentalarla dolu ışık kirliliği!.. 

II .


Hindibalar ve aslan pençeleri, gölgelerde, hijyenik dokusuyla baş döndüren komşumuz, ölümsüz Smyrna çiçeği. 

Dokulardan oluşan nükleosentezler, düşlerden kısa süren nötron, soluduğumuz pus, kanatlanıp sönen gaz, kozmik arkaplanı gökadamızın… 

Ölümcül ışımalar, Topal Halit ve Demirci Umar ve Mehdi’nin çığlığında, mutsuzluk ve umutsuzluklar 

III.

 
Boş notaları madrigallerin, altüst olan sinir uçları, kış üçgeninin incileri, gerçel sayınç, Panteon’da dokunan gökpar kümeleri ve Satürn büyüklüğünde tanrılar!.. 

Yörüngenin dışındaki gökadamız, yükselen zeppelin, görkül safralar, yavruağzı rengindeki gezegen, unutulmuş evren ve sanrılarla yücelen, yürekleri sızlatan anılarımız… 

Wilkinson ölçerleri, yön bağımlılığı, dorukta gülen boomerang, örümcek ağlarıyla tozlu balyalar, geçmişi canlandıran şey ve ölümsüz Planck cihazıyla; dolunay yüzlü güneyli… 

Güneşin karanlığında duran diyapozon, Pers aslanı, ölüs pars, yeşil yılan ve çivi çakılırken kanayan duvar… 

IV.

 
Kafesinde kükreyen ornitorenk, altın gagalı; ve uçsuz bucaksız yurtlağımız Tetis denizi. 

V.

 
(Yıldız kalıntısı gözyaşlarımız ve uzay tanrılar yaratır deyişimiz, bellek adaları, somvarlıklar, opak davranışlarla golgi aparatını adımlayan nörobilimler, doru kefre, organeller ve bose partikülleriyle, kukla ve kobaylarla, pleurodiralar ve peteklerin arasında salınan antivarlar, evrenuslar ve Mora'daki sonvarlık; nükleer gizin uyuttuğu, burçlarda soluyan, deltoit gözlü Grekler ve Morpheus!.. )

Trans yüzlerimiz, endoplazmik reticulum, vezikül ve sistemalar ve ağıtlarla oyalanıyorduk!.. 

Rab proteinleri, sulfatalar, kinin ve gümüş iyodürlerle, Lûti Tarihi elimizde, dört nala koşan atların önündeydik. 

Nörodejeneratif yaşam, potasyum, ölümsüz Argon, kuaternal ve komformal tavır, hipotetik dedüktiflik ve sisternalar bizi yiyip bitiriyordu. 

Ve öğle üzeri duldalarda ve gölgelerde, analitik matematikten yemeğimiz verilirdi!.. 

VI.

 
Herkesin bildiği o çılgın kuark, kansız, görklü takyon ve güneşin yokluğunda 
Detroit’den gelen adam ve işte kanat çırparak uzaklaşan, güzelim Ankara’mız… 

Biruni Sultanlığı yayını kitap, Nobel ödüllü grafen, Physics World, 
Fulleren molekülü içeren ve bağ evlerimizde kaotik, çılgın sesiyle ötüşen, 
çalı horozu!.. 

Piezoelektrik dünya, dönüp duran nitrat kristali, üzünçler veren Josephson denklemi, fibula kemiği aperatifimiz, soluyan dizkapağı, eklem ve kapasitörlerimiz. 

Cooper çiftlerine yağan kar, sıçrayan Neptünel flüt ve yalıtkanların değiştirdiği, şeytansı doğa… 

VII.

 
Sırıtkan Feurbach çözümlemeleri, gözbebeği siborgların; gecenin derinliğini belirsizce adımlayan Musevi, Santa Barbara ekimozu, söylem kümeleri, akıntılar, yaralar, dişil bedevi, sarı yıldız, hangarlar ve meteorlar… 

Gözleri ayetlerle çakışan ordu, melanj ruj, eskil tanrılar ve arkalarda gezinen, yaratılmışlar eskizi, o büyük tanrı!.. 

Tanrı parmağının materyalleri; labirentteki tanrı ve işte o… Tanrı’ya başkaldıran tanrımız!.. 


VIII.


Doğudan gelen messenger orduları, sırtında sarnıcıyla susamış tanrı, sıkılan, çocuk tanrı, bölük pörçük geliyorlar, sular üstünde işte, öpüyor altın ayağını, titandan yayı, gülen yüzüyle, cenkçiler atası Hero! 

Ve kurtuluşumuzun simgesi… Birbiriyle çatışan, 'iki zıt siyah renk' sanrılarla, tamtamlarla!.. 

İçiyor sıvıcıl dalgalanan otu, tek monarkı sonsuzluğumuzun, kırmızı gözlü Sullalar! 

Ve işte, tutsaklığın sonsuz yüzü; görkünç ve tapınçla boyun eğdiğimiz, Amon Ra’lar!.. 

ULUS FATİH


YAĞMUR // ÖMER SERDAR



Yağmurla

kokusu alacakaranlığıma karışırken hiç yaşamadığım başlangıçları anımsatıyor bulut yağmurla müjdeleniyor
bak
coşku eksilmişken yeryüzünden
gök aşkın denizle fırtınanın dansındayken
ortam yıldırım baskını
çalakaşıktı ki
hiç yılmamıştı kimlik obur repliğinden

sonra, tüm yayların sivri oklarını kalbine davet ediyordun
tüm okların gerilimini sen
daha uzaklara gidebilmeye kıstas

erk çamur kıvamında idi
meydan okumanın sonucu
sırf limitleri zorlamaya kendine rakip yaratmanın
sonucu bak

ilerle

korkma diyorsam nafile
ihanete cılız bir ıslık gibisin arbedende
çayırlarından toplayabildiğim kadar gelincikle
yaralarıma seni süremem artık
korkma dışımızda bu cehennem
diyorsa sadece B
ak

alışageldiğin o yatakta iç huzuruna kadar gelecek im
diyorsam neler yaşamadık ki
birleşik erk tutkuna da geleceğim b
AK
oysa vur emrini sen vermiştin

bir çay iç benden
aklımın ifritine yaranı yaklaştırma
cevheridir madencilerin şu gökyüzü
onlar, köklerin yüzünü bilse de
derin ihanetlerde cılız darbeleri vurur içlerine
toprak kokan kargaşandan
emrinle vuruldum

kimbilir daha nelerin adıyla esecek rüzgar
hani içim çekmişken içini
kın alınmıştı ya çıkışından

ilerle cankurtar onca trafikte
an herhangibirine
korkma artık
kurtul seslerinden
toprak kokar gökyüzün
çayırlarda yıldız yıldız gelinciklerle

...

kendi volkanımı bastırmayı sözgelimi, gayzerimi tıpalamayı, infilak edip de dışı yakmamaya
içime tüm patlama kinetiğini toplamayı öğreneyim
ki başka çaresi olmamaya
bir çöküş daha ya da kurtuluş
kartalın kanatlarının düşey yüzeyi

o kısır döngüyü spirale döndürme anı, sıçrama tahtası dokum
hissediş, iki zaman arasına sıkışmış bir dem
boğul ya da balığa dönüş, son nefesinin dibinin dibinde o çıkış
ta oralarda oralara da
haydi sıçra
kartalın kanatlarında uçuşuyor yüreğin
bak

söz oyunudur bu
hayır değil, can oyunudur bu
sözüm özümden doğdu, özünle öldü
kaç bin senedir bilmek istersen
isteklerimde sabırsız tohumlar bulunur
ben dediğine yakınken ses
sen diye yankır, uçurum boğulur

söz oyunudur bu
hayır
can oyunu
söz özümden doğdu (üzümden değil)
oyundur bu can, taze şarabı üzme

...

bana sade konuş
su gibi ak nehirlerime
nar gibi ısıt kızıl kar tanelerimi
marhemetle can menzilime
sade dokun bana

tenime sade yürü
yalınlıkla aheste bas toprağıma
yeşil hacmine kalbimin
uslu uslu çisele

sükunet güllerine sus
bahçemin öfke otu hercai istilasında
çıldırmış günlerime şiir
huzur yağdır sus
tozlu kıraç çöllerime tuz

bana öğrettin
şairin sihirli geçişidir aynalar

maksatsız esmek kasımpatı dağlarına
rüzgar yoldaşlığı tarikatı

ve aşk
namütenahi iklimlerinin seferi
nihayete

sonsuzluk kavramının
sona bilinçlenmesi

vadinin genişlemesi
ötesine
anıların peyderpey tekrarına
sonsuz

uyanışa seyir
ki hata
ışıldayan karanlıklar silsilesine
şuur maşalesine yakıt

senle başlangıçları söyleştik
ki bitişlerin arsız dermanıyken bu geveze

bana rüzgara yazabilmeyi öğrettin
ve yaşamayı boşlukta öyle ki
ya kalıyorsa sonraya
biz
ikimize de çok gelen benliklerimiz”
zıtlığın doğasında
varlık ile yokluk
aynı rüyanın farklı yorumları

ya kalıyorsa sonraya
biz
ki sonraya bakınca bulut
önceye de
300 yıl görünüyorsa
sonrası körse daha 300 yeni yıla

ve...bu

kümelenirse bulut, uçarsa yıldızlardan geldiği yere
aynı rüyanın farklı yorumları
varlık ile yokluksa...buğu
zıtlığın doğasında

ikimize de çok gelen
yağmurla ilerle
nasılsa rüzgar dökecek
bir gün eteklerindekini
kelebeklere

yağmurla ilerle

ÖMER SERDAR









Independent Literature Journal (Portal) from Turkey

***


Link:

  • FELSEFE NOTLARI
  • 2-felsefe-notlar
    Felsefe Notları; Akşamın sisiyle şafağın ışınları arasındaki ses. Herkes için, Kimse için !

    ***


    P.E.N/TURKEY

    ***


    Hür Yumer
    1

    ***


    ÖMER SERDAR
    mer-serdar

    ***


    ORUÇ ARUOBA
    oruc-aruoba-yasamini-yitirdi-737945-5

    ***


    artist-15
    Enis Batur
    "Benim burada durduğuma bakmayın genç yoldaşım: Burada değilim ben artık, gövdem çürümeye şimdiden başladı, ruhum uçtu ve adresini bilmediğim bir dala kondu..."-E.B

    ***


    Leon Felipe
    batuhan-alpugan-leon-felipe1

    ***


    ***


    TELGRAFHANE,SANAT
    Sanat ve Edebiyat

    ***


    MURAT GÜLSOY
    Murat GÜLSOY | 602. Gece [Kendini Fark Eden Hikâye]

    ***


    ÜÇ RENK
    Üç Renk: renkler, düşler, farklı bir deneyim ve üretim!..

    ***


    Kerem Kamil Koç(SubCulturia)
    kkk
    SubCulturia:"New Media Theory Group" Projesini destekler..."

    ***


    Oğuz Atay/Arşiv
    o-uz-atay
    Oğuz Atay / Arşiv (Borges Defteri'nin bu arşivde yer alan önemli belgesi. İlk kez "defter" yayınladı bu belgeyi)

    ***


    Şair Çalışıyor/dergi arşivi
    Şair Çalışıyor/Dergi Arşivi

    ***


    Şiir Penceresi
    "Bir başka bakmak için..."

    ***


    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi
    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi

    ***


    ***


    Mustafa Nazif Fotoğraflar
    Sanat-Fotoğraf

    ***


    "Biri Dergisi- Mustafa Ziyalan
    Sanat-Edebiyat

    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***