Su Tuzlu
değil! Steril! / defter
Theo Angelopoulos’un “Leyleğin Geciken Adımı” filminin üzerinden
tam 24 yıl geçti. Sinema diliyle savaş ve kıyım kavramları ve bu terimlerin ürettiği nefret çemberi üzerine bugüne kadar yapılmış en hazin, yürek
burkan bir öyküyü barındırır. Yakıcı requiem ( gidenler için ayin ilahisi)
duymak artık o kadar uzakta ve de “geciken adımlarda” değil, yanı başımızda, bizimle beraberdir ve de ne hüzünlü ki giderek herkes kanıksamaya
başlıyor. İçinde soluklandığımız bölge, toplu kıyımlar, göçler,sürgünler ve gurbet
girdabında. Yıllar önce bu girdabın
çekim gücü çok şeye muktedir diye uyarı yazıları kaleme aldık. Oysa ses
geçirgenliğinin tıkandığı bir yerde sadece iç yankılar geride kalır.
Ulaştığımız noktada çaresizce ve sadece güzel canlarımızın gidişini izliyoruz. Eğer ki
birileri “kötülük ya da şer estetiği” diye bir kavram peşindeyse ve
odaklanmasını bu terimlere çevirmek
istiyorsa tam kalbindeyiz, tam
bölgesindeyiz. Akışkan bir nehir yatağı gibi bizi sarıyor tarih seyri. Hangi temel sebep ve nedenlerden ötürü bu ağır bilanço hepimizin
önüne bırakıldı? Elbet ki bu sorunun yanıtı sadece sosyolojik alanla kısıtlı
olamaz, işin içine felsefe, tarih, ekonomi de girer. Bize öyle geliyor ki sanat-edebiyat öbeğinin
de kendisine sorması gereken sorular var ve neden
tam kalbinden süzüldüğümüz bunca olay ve kederin içinden bir “kötülüğün
estetiği” diyebileceğimiz ve de “Leyleğin Geciken Adım”ını anımsatan bir izleğe
rastlanmaz? Bölge sanatçılarının başına ne geldi de sırtlarını bunca büyük insani felakete çevirdiler? “Tuzlu
Su”, evet Su, Tuzlu! Ama o tuz ve su artık çok steril! Ve nerededir Angelopoulos’un mersiyeleri , ağıtları?
Adorno’un
II. Dünya savaş (Auschwitz) ertesinde şiir yazmanın beyhudeliğini başka
bir “hiçlik” duygusunu bilinçlice ve de abartarak dile getirmişti. Şiir yazmakla
cinayet terimini yan yana getirmişti. Oysa artık hem şiir yazılıyor hem toplu kıyımlar
olanca vahşetiyle devam ediyor. Birbirlerinin varoluşuna engel değiller! Adorno daha çok karanlık talebiyle aslında
büyük ve tarihsel bir kitle uyanışını arzulamıştı, bir umut belki insanlık
içinde büyüttüğü karanlıkla kalıcı bir ışık huzmesi bulabilir diye.
Olmadı. Ama bir biçimde Adorno’nun talep
ettiği “karanlık” bunca siyah bir kesitte aslında bir ahlaki ihanet serencamıydı. Bundan daha büyük bir çöküş ve
dibe vuruş başka hangi biçimde olabilirdi? 2 milyonun üzerinde öldürülmüş
insan, 7 milyon avare, derbeder ve yıkıma uğramış bir devasa coğrafya(Suriye-Irak)!
Ve birkaç imparator bozuntusu devlet
yetkilisinin boş iddiaları,adeta tümü nefretin, ölümün, kıyımın yayılması için
seferber olmuşlar. Hayır Adorno! Hayır!
Artık zulmetin büyümesi, büyütülmesi için
kimsede soluk ve mecal kalmadı.
Tek gereksinimiz var: dert ortağı sanat ve edebiyatın dili, etkisi. O
sonsuz ve kalıcı çığlığıyla.
defter
görseller: "Leyleğin Geciken Adımı" Filminden