Nietzsche’nin tüm yapıtlarını
okuma serüveninde (serüven kendinden
menkul bir ibaredir, öznel durumu bağlar, bir okuma biçimi değil), birçok "soru" okuma masamın üzerine not olarak düştü. Aslında her biri için ve beni peşinden sürükleyecek saptamalarım için
geniş zaman dilimlerine gereksinim var. Nietzsche, düşünce tarihine, 3000 hatta bir söyleme göre 6000 yıl önceki düşünce parıltılarına devasa bir
projektör işlevi de üstenmişti. Kolay
kolay ve de gelecek yüzyıllarda da değerinden, önemden bir şey kaybetmez.
Kadın, diyorum! Evet, “Kadın”.
Nietzsche’nin tüm kitaplarında, yazdıklarında (
bilmediğimiz mektupları dışında), “Kadın” izine rastlamamız hemen hemen mümkün
değil, göremiyoruz. Yok. Sadece bir “Anne” sözcüğü var. Annesi mi gerçekten
yoksa sıkı ilmiklerle dokunmuş bir felsefi sistemin ara sayfalarına
serpiştirilmiş "çıkış mı? Bana göre kurgulanan
sistemin parçasıdır. Detaylı açılımdan
yoksun, tanımsız bir figür sadece belki de. Öyle bir “kişilik” ki diğer tüm eklentilere yaşam ,
imaj kaynağıdır. Yaşamla başlayan her şey tekrar ona geri dönüyor, geri
dönüşüyor. Tüm hedeflerin bitiş noktası,
akıntının tam merkezi.
Dip, derinlerinde olma koşulu
ona hayatta kalma şansı veriyor.
Nietzsche’nin “Anne”
sözcüğünden geriye başka hiçbir iz
kalmıyor zihnimde.
Ona o en yalnız ve dermansız
olduğu dönemde, hastalığının uç kulvarında yanında yer edinen kız kardeşinin
hangi parıltıyı temsil ettiğini bir tek Nietzsche biliyordu, kimsenin de
bilmesine ne gerek var-dı, ne de açığa çıkarılmasına.
Doruk Satenay