İSTASYON
uyarlaması tekdüze salıncak içgüdüler
aynaları şık bir süzüşle semirip ele karışır
çiğ etler pembeleşir sihir gerilince yayında
erkek kahkahasıyla resmediyorum içimi
şimdi sen tam ucundayken sevda şeysinin
yıllar var ki yıllar sen hep bir ucundasın
henüz ilk makasta mızıyan trenlere istasyon
ben mi, ben bir meleğim alsın götürsün şeytan
nafileden doğru döne dolaşa gelmiş isabetteyim
ciğerime gömdüğüm tövbe bilirim hep oradadır
ama sen bu erotizm şeysinin tam neresindesin
sus söyleme duyuyorum gözlerinde hayat kısadır
kar yağıp iştahımız kesilmeden ki yazgımız rüzgâr
bak ne çok göç verdi değil mi bu şehir, bu akşam.
ALÇI
neden ağırdan aldık sanki kumarbazdır nü
nice softaların rüyalarına girmişken kibir
bak önümde arkamda ruhun fosforu yanar
belli değildir zamk gibi bir şeydir daha çok
dilinde haleler gezemeyiz kurak sesin balarısı
rengin simsiyahı canını ay almış süzüp kanından
doygun dudaklarda keza ölüdür hava uçamayız
er kişi otursun dursun artık bülbülünün gamında
bir hiyerarşi kırıp kemiklerimi düzden doğruya
küçülsem ah keşke yerde bir dip bulunup girilse
tetanostur kalbimin pasında şimdi ağrıyan nefes
dertlere masa açalım gel kömürden bir çift göz
sokalım soğuk ayaklarımızı içine yaz masalının
deliliğim uykusuzdur zira kapılar dıştan kapanır
ama kışsa da eyvallah radyo çalıyordur ne güzel
sihirbazdır şampanya su olup kaynar fokurdar
onları dinleme sen baksana ne biçim bir akşam
topallıyor gökte ardı sıra ateşlenmiş yıldızların
dahası el avuç açmış yalvarıyor kınındaki bıçağa.
TÖVBEKÂR
verili günler de özgürdür nasıl olsa bir an için
ses bazı sessizdir sanki ritimdir duvarda nefes
kaynar olur donar denilen kan bir yangın olur
tel bir dışarısı gözleriyle iğdiş edilirken acının
kaç kez yarılanmış bu yol nere çıkar kim bilir
ayılır bayılır yine silkinip atar çekicini kayaya
peki bu kaçıncı kez parçalanmak bir sayanı yok
emrin büyüklüğü değil kulun küçüklüğüdür artık
ama sen de doğru söylüyorsun kimyasızdır insan
azla çokta eşitlenmek yerine dudak büker doğaya
karartı büyüdükçe büyür eşya tam bir karanlık olur
neyse o be! yürümek yeter asıl yatarak yeşerir tohum
bize ne ki tuhaf bu eğlencenin uğruna sararıp solmak
değil midir böyle bir arınmak her yok oluşta var olup
şu an ne diyorsam odur, elini daldır tut dipteki ellerini
ama yanılıyorsun yolda sakallarım hiç ağarmadılar
ne demiştik acı mı yoksa özgürlük mü gülünç şeyler
yarılanmış yolda atılmış yükler ki ah bu kaçıncı kez
kaçıncı kez dımdızlak bir dalda kırık dökük kanatlarla.
Şiirler: Erkan Ezbiderli