Borges Defteri:Edebiyat-Plastik Sanatlar-Sinema- Müzik Eksenlidir...



Avrupa kültür ve Edebiyatında: Çingeneler // Borges Defteri



Avrupa kültür ve Edebiyatında: Çingeneler


Metin Kaçan Anısına…

Çingeneler(Roman da denilir)  nereden geldiler? Bu insafsız  kaderi kim yazdı onlar için? Şimdiki durumları ve geçmiş kültürel miraslarıyla aralarındaki bağlar  ne? Avrupa kültür-sanatına ne gibi etkileri olmuş? Bütün bunlar ve daha fazlasını  Valentina Gajar ve  Dominica Raduleseu’nun ortak dip çalışmaları olan ‘“Çingeneler” Avrupa kültür ve Edebiyatında’ başlıklı enfes kitapta yer ediniyor.  Ülkemizde de hatırı sayılır bir nüfusa sahip olan  tarihin bu bahtsız ve en kanlı soykırımına maruz kalmış halkın hakkında kim ne biliyor ki? Sözcüğün etimolojik kökeni  acaba eski Türkçede kullanılan “çıgan: yoksul” sözcüğünden mi, yoksa Farsça “çingane” den mi geldi? Belki de  kökenini Yunanca “Tsinganos” sözcüğünde aramalı.  Türkiye'nin çeşitli bölgelerine dağılmış olan halk  kitleleri,  bulundukları yörelere göre adlandırılmış veya bu adları benimsemişler, örneğin Van ve Diyarbakır bölgesinde “Mıtrıp” denilir, ki “Motreb” sözcüğünden üretilmiş, “çalgıcı” demektir, sözcüğün ikinci anlamı “cimri” burada geçersiz. Ortadoğu coğrafyasının bu kadim konukları, Avurpa’da ilk kez 1505 yılında kayıtlara geçirilmiş.   Edebiyatımıza en gür ve görkemli biçimiyle Metin Kaçan’ın şaheser yapıtı “Ağır Roman” a konuk  oldular, “Ağır Roman” bir edebi çıtadır, o çıtayı aşmak  olanaksız değilse de kolay bir tercih olmaz.  Bir halk düşünün ki farklı yaşam tarzları ve müzik ve danslarıyla tüm dünyada tanınıyorlar  ve  onlar üzerine tuhaf , içinden çıkılmaz tartışmalar hiç kesilmemiştir.  Batı kültürüne –edebiyatına müzikleriyle etkileri olmuş ama  kendi aralarında hiçbir  resmi –idari sıfatlı sosyal kurum veya benzeri  bir şeye asla sahip olmamışlar ve bunu red ettimişler.  17 yüzyıldan itibaren tüm Avrupa kıtasına yayınlan Çingeneler  birçok sosyal bilimcinin de ilgi odağı olmuş.  Adları, sürgünler, avarelik,  demircilik, kalaycılık, müzik, dansla eşdeğer bu  yeryüzünün en renkli  insanları II. Dünya savaşı yıllarında Faşizim kan deryasından kurtulamamışlar ve 250.000’den fazla masum Çingene çocuk, kadın erekek katliamdan geçirilmiş.  Avrupa “uygarlığının” insanlığın tarihine emanet ettiği  unutulmaz facialardan sadece bir tanesidir.  ‘“Çingeneler” Avrupa kültür ve Edebiyatında’ kitabı için iki Üniversite hocası kolları sıvamış ve bu müthiş yapıtı ortaya çıkarmışlar. Valentina Gajar,  daha önceki kitabında  Lokal tarih koridorundan Avrupa'daki Çingelelere uygulanan Holocaust’ı  bütün yönleriyle, tarihsel süreçleriyle  ve detaylı biçimde işlemiş. Avrupa kıtasında bu alana neredeyse ömrüne veren ender eli öpülesi bilim insanlarından birisidir. Hindistan'ın kuzey batı bölgesinden önce eski Pers toprakları, daha sonra tüm Avrupa’ya dağılan halk,  günümüzde bile  dillerinde etkisi gösteren ve konuştukları  Pencap  dili onların kökenine işaret eden en önemli kriterdir.  Alman asıllı üniversite hocası Valentina Gajar  şu an Texas üniversitesinde  hoca, Dominica Raduleseu ise Washington Üniversitesinde Fransızca ve İtalyanca dil-edebiyat kürsüsünde öğretim üyeliğini sürdürüyor.


Borges Defteri


Ateş Telaşı / Ela Dincer


ateş telaşı


kentin sesi sussa. yalnızca gölgesi düşse geceye
başımızı uzatsak göğe doğru. görür müydük:
nasıl ateşle betimlenir yaşam içimizde…
:
susmak bir anlamdır aramızda
kelimeleri bıçak biliyoruz da
ilk konuşan öldürmüş oluyor kendini
aşk ne bilsin bunu. kendi diliyle anlatır o, ölümü.
bundan işte kendinle susuyor buluyorum seni
her öptüğümde

***
unutmak anımsamanın iştahlı meyvesi
belleğin ağacı şaşırtmasın seni
gecenin iç bükey bir çatlağı yalnızlık da.
kime öğrettimse yalanladı ama beni
kime öğrettimse yaşamın bir veda olduğunu.
bir tırtıl doğruladı bunu kelebek telaşıyla.

***
biçimi ve kokusuyla anımsayabilirsen eğer
bir gök düşün elinde. bir toprak düşün diğerinde
kalmışsa bir anı, akıcı aşklardan, hızla koyult kıvamını sesin
yaşamın yatay bilgisini tanımlayan tavanlarını düşün evlerimizin
kelebek ölülerinin büyük yanıtlarını bir de.
ama bunları düşünsen ne düşünmesen ne
ateşi uyandıran rüzgar duruluğunda çağırıyorum
‘öteki varoluşumu’ bedene
evet
“sürüp gitmek çeliyor aklımızı” /bundandır
ayaklarımı sürüyerek yürüyorum epeydir (ateşten bir akıntı gibi)
izlerimden tanıyor sanıyorum dünya beni. ama ne gam
fotoğraflarda keserek ayırdığımız
bir boşluk gibi kalıyoruz işte kendimize. hep “olmak” isterken.
hayır aşk var diye değil.
aldığımız nefese cesaret olsun diye: yan yana olmuş ol-mak
ne ki:
umut nasıl da can yakıyor...
ama ben, sabahı bulduğumda yıkıntılar arasında
ellerimi sürüyorum yüzüne yanarak.
hızlı bir avuntu gibi…
hayır senden değil. sus bunu da.
göğe uzasın istedim başım
çöksün istedim tavan: nefis bir çığlıktan/
sığamazdım toprağa.
yaşama yakınlığım şaşırtmasın artık kimseyi,
kentin gölgesi düşüyor çünkü geceye
yak diyorum sonra her şeyi, her şeyi yak diyorum
kendime…

ELA DİNCER

(defter tarafından yayınlanacak “İstiridye Sancısı” Kitabından)



"Geç bunları anam babam, geç..." // Şirin Artin



Geç bunları anam babam, geç; Geç bunları bir kalem…” (Orhan Veli)

Haber sitelerine “acil” koduyla bir haber düştü: “Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi'nin açılış konuşmasını yapmak üzere Boğaziçi Üniversitesi'ne davet edilen Orhan Pamuk, öğrenci ve akademisyenlerden gelen tepkiler üzerine kampüse gelmekten vazgeçti. Kararını üniversite yönetimine ileten Pamuk…”!
 Tepki verenler elbet sadece mezun olduğu Üniversitenin öğrenci ve akademisyenleri değildi, Nazım Vakfı da tepkiliydi. Yazar, Şair her ne kadar kendini “politik” denklemlerden uzak tutsa da aslında yazdığı, savunduğu her sözcük politikanın ta kendisidir. Bumerang misali yine sözün sahibine geri dönüyor. Orhan Pamuk bugünlerde aslında bu tarz tartışmalardan ziyade 6 yılını verdiği ve yeni çıkan romanıyla edebiyat çevrelerinin gündeminde olmalıydı. Çünkü biliyoruz ki artık dünya edebiyat vitrinlerinde sıkı okunan bir Türk yazar var. Komşu ülkelerden tutun Amerika kıtasına kadar.  Gelin görün ki kendi ülkesinde dile getirdiği doğru ya da yanlış politik görüşlerinden dolayı bir etki-tepki girizgahının ana damarlarından olmuş durumda. Düz, ve çocuksu-rövanşlı  ve de korkunç olan tarafı bir de  ölümcül esintiyi taşıyan  ve aslında politikanın en belirgin, görünür katmanında sahneye konulan oyunları anlamak için ve üç sene, beş sene sonrasını okumak için bu ülkede siyaset okulunu bitirmeye de gerek yok, tüm taraflar kartları açık açık  yıllardır gösteriyorlar. İşte tam da bu noktada bir yazar olarak çıkıp bir politik seçeneği cansiparane savunursan, karşılığı bu olur!  20 dakikalık bir konuşmayı kimse sana yaptırmaz, üstelik edebiyat adına kurulan en saygın mabede! Edebiyat tarihinin garip  hissiyatı var, bin yıldan aşkın süredir bu böyle, yeni bir olgu değil. En ince ayrıntıları hafıza kayıtlarına geçiyor, emin olun geçiyor. Tıpkı Nazım Hikmet’in Moskova'da Lenin’in cam katafalksının baş ucunda eski Sovyet Komünist Partisinin gençlik kolunun özel izniyle bir gece nöbet tuttuğu o ince ayrıntıya kadar! Şimdi, kimse edebiyat tarihini hafife almasın. Hele projektör ışıklarının ve reklam panolarının ışıltısı üzerinde olan yazarın dilinden çıkan her sözcüğün bir ciddiyeti ve insan unsurunu merkeze taşıyacak bir hikayesi olmalı. Evet, bugün değilse, yarın başka bir kuşak tüm soruları sıralar ve konuşulması, yazılması gereken asli eksen başka bir mecraya kayar gider.  Çok isterdim, bu yazı yerine, sürükleyici bir başlangıçla okurun karşısına çıkan yeni romanı (Kafamda Bir Tuhaflık) üzerine yazalım, ve de evet, “kalemin dert görmesin Pamuk”  diyelim, acıya, yoksulluğa, yalnızlığa ve megapollerin kıyısına terk edilmiş, hor görülmüş bir  toprak parçası gibi iliştirilen o emekçi mahallelerin bu kez sesi, soluğu olduğun için. Uzun zamandır içinde savrulduğun "dil, biçim" çıkmaz sokağından nihayet kendini dışarıya çektiğin çabandan ve sıkı bir kurgu, yapı taşlarıyla ördüğün son yapıtını irdelemek ve bu  niyetimizin ciddiyetinden söz etmek isterdik. Ama ne yazık ki, kimse bütün bunları yazmıyor, konuşamıyor, dile bile getiremiyor. "Dil- Kurgu Sarmalını" irdelemek yerine başka saçma sapan konularla hep vitrine taşınmak can sıkıcı olmalı. Örneğin, "İstanbul" kitabından sonra annesiyle tüm ilişkilerini askıya alınmasından kime ne? Hatta bize ne? İnsan özel kodları bunca da ayaklara düşmez ki! Ülke aydınlarının tüm derdi, sıkıntısı bitti bir tek bu muammayı çözmek mi kaldı? 
-"İyi misiniz bayım?"
 Kendi ülkesinin "belli"bir kesimi arasında adeta “vebalı” muamelesi görüyor. Ya hoşgörü kanatlarını büyütecek ortam, özgür düşünceyi sonuna kadar tebdili kıyafet değil, sahici biçimde yaşama geçirecek, ya da bu komik orta oyun, ortada- oyun- (vasat oyun) devam edecek.  Hiç kuşkusuz ki herkes dilinden, kaleminden çıkanı artık bin kez tartarak ortaya dökecek. Çünkü içinde yaşadığımız koşullar ve coğrafya en ufak bir soğuk şakayı kaldırmıyor. Kaldırmıyor, çünkü yanı başımızdaki kanlı yüzleşmelerde yüz binlerce masum sivil insan öldü gitti, bu kadar basit evet: “öldürüldüler”.  Edebiyat ve edebiyatçı, sanat-sanatçı nerede duruyor? O durduğun, haykırdığın nokta tüm soruların ve geleceğin de yanıtıdır.  Biz yine de nasıl ki toplumun bir kısmının,  Lenin karşıtı kesimin bile Nazım Hikmet’e karşı gösterdiği toleransı sorgulamıyorsak ve bu ülkede Türkeş’in bile bir zamanlar Nazım şiiri okuduğu gerçeğini kabullenerek bir Allah'ın kulu çıkıp da “neden okudun?” diye sormadıysa, Orhan Pamuk’un da çıkıp 20-25 dakikalık Nazım üzerine konuşması kıyamet habercisi sayılmazdı. Gönül isterdi o üniversitede yıllardır süre giden yönetimin katı despotluğuna da aynı sert tepkiler gelse. Ama yok!  Ucuz –İndirimli ve maliyetsiz tepkiler zamanındayız. “Sen konuştun, yazdın, biz okumadık, dinlemedik, hatta elimizin tersiyle tamamını ittik ama o denli savunduğumuz değerlere bağlıyız ki senin yazman, konuşmanla o değerler yıkılmaz, yara alamaz, gel sende konuş, ama mutlaka konuş,  özgürlüğün teminatı bu kez batı medyası değil, biziz” diyemedikten sonra, ne akademisyenliği, ne "fikir kulüpleri" bilmem nesi arkadaş? "Aydın faşizmi" derler buna, o çok bildik teraneler, zırvalıklar!  
Hep nalına vurulmalı değil mi? Ya Orhan Pamuk’la Nazım Hikmet’in şu anki yayıncısı aynı banka olursa nasıl bir tedavül söz konusu olmalı? Telifsiz (10 şiir dışında) hiçbir şiirini yayınlatma izni vermeyen YKY’a da bir çift sözünüz olmalıydı değil mi? 

-“Zaten bu ülkede her alanda ama her alanda (siyasetinden, eğitimine, kültür öbekleri, hatta yayıncılık sahasında bile) güçlü olan haklıdır.”

Öyle mi?

Sahiden bütün bu  büyük palavralara ,  pis işlere,  hepiniz inanıyorsunuz değil mi? Devam o zaman! Sözle, pratik çelişiyorsa orada sıkıntı büyüktür.

Şirin Artin
(defteime yazıya sağladığı  katkı ve edit için teşekkür ederim/Ş.A )



Şiir: Şérko Békes / Çev. Poetic Mind



(Fırtına hep pusuda)

Bir yaprak, ışık yansımasının  tüm sırlarını bilir
O,  ve gece fısıltıları, sulak kanallar arasındaki bağlantı,
ve kuş, bahçe mektubu ve  med-cezirlerin yarıçapı
ve  ormandaki  gün batımı-sözcük arasında bağlantı,
O,  ve dolunay arasındaki bağlantı
O,  ve küçük çoban çocukla ney arasındaki bağlantı

(Kış hep pusuda)

Nehrin  tüm sırrı,
kum taneleriyle  beraber yüreğindeydi,
Kökler  ve onun sırrı
Bitkinin saçları ve onun sırrı
Küçük  kız,  çoban ve onun sırrı
Çeşme  ve onun sırrı

(Seller hep  pusuda)

Fırtına saldırır
Sel bastırır
Daldaki yaprak
Ve su yatağındaki kum taneleri,
 her ikisi de ölür.
Ama hiçbirisi aşkta saklı sırrı açığa vurmaz.

Şérko Békes / Çev. Poetic Mind



Arafat Vals // Şafak Çubukçu


Gitti dediğin                                                                       
hiç gelmemiş olandı
her solukta yaklaşan
çağrısıyla kavradığın uykunun
iniltili ağıtlarla yinelenen
ağır bir valsin tam ortasında.
Nesnelere ismini veren
yaslı ses perdelerinin girdabı
o tuhaf havasında pişmanlığın
her şeyi bağışlatan kötülükle elele
alazlanan ışığa doğru üşüşen
pervanelerin ölümüne ağlıyorlar
arı sesin gürültüden ayrışmış
duru ezgisine kavuşmak için.
Her gün biraz daha iyi anlıyorsun ki
aklını korumak için bütün renkler
nesneler ve zamanın ulaşamayacağı bir yerde
seni bekliyorlar.

ŞAFAK ÇUBUKÇU



Hiç ölmedin ki…// Sufi.




Abu Ammar,  gideli 10 yıl oldu! Bıraktığı devasa boşluğa..
Abu Ammar’a 

Andolsun, bayrağına ve renklerine  Filistin,
Binlerce insan senin uğrunda  toprağa düştü,
Binlercesi gururla taşıyor.
Beyaz rengini BM’nin sözde barış anlaşmalarında öldürdüler,
Yeşilini, Arap emirlikleri votka etti, yudumladı
Siyahını Filistinli kadınlara giydirdiler  ki  doğuracakları
çocuklar  intifada'da haince öldürülsünler.
Kırmızı ,
omuzlarından yeşermiştir,
omuzların tedirgin, kuşkulu,
Kırmızı, yeryüzü gazetelerini süsleyen Filistinli çocukların kanıdır.

Binlerce kahraman uğrunda öldü,
Binlercesi seni hala haykırıyor Abu Ammar!
Hiç ölmedin ki…

Sufi.





Ezidi ve Yarsan kadınlar için..




Tarihin en korkunç katliamına-sürgününe maruz kalmış halklar. Ezidiler ve Yarsanlar. İki barışçıl halk. Doğayla, İnançla, Dil labirentleriyle hep uyum içinde olan, kendi inzivaları, sessizlikleri, çekingenlikleriyle yaşam mücadelesi verenler. Yanıbaşımızda, yakın topraklarda yaşayan, ama dilleri, kültürleri, tarihlerine bunca yabancı bırakılan zihinlerimiz. Coğrafyamızın yazar-çizer kesimi dahil  kimsenin bu zengin kültür birikimleriyle doğru düzgün ilişkiler oluşturamaması, tanımaya yönelik ciddi girişimin olmaması ayrı bir utanç ve sorundur.  Dinlediğimiz nağmeyi  "Yelda Abbasi" söylüyor, klip Türkiye'de çekildi, Kerem Pula çekti.."LE YARE"...Ezidi, Yarsan kadınlara ithaftır. / defter
Le Yare: müziği indirmeniz için (mp3 formatında-radio poem arşivinden) gerekli link: http://www38.zippyshare.com/v/22072046/file.html


Independent Literature Journal (Portal) from Turkey

***


Link:

  • FELSEFE NOTLARI
  • 2-felsefe-notlar
    Felsefe Notları; Akşamın sisiyle şafağın ışınları arasındaki ses. Herkes için, Kimse için !

    ***


    P.E.N/TURKEY

    ***


    Hür Yumer
    1

    ***


    ÖMER SERDAR
    mer-serdar

    ***


    ORUÇ ARUOBA
    oruc-aruoba-yasamini-yitirdi-737945-5

    ***


    artist-15
    Enis Batur
    "Benim burada durduğuma bakmayın genç yoldaşım: Burada değilim ben artık, gövdem çürümeye şimdiden başladı, ruhum uçtu ve adresini bilmediğim bir dala kondu..."-E.B

    ***


    Leon Felipe
    batuhan-alpugan-leon-felipe1

    ***


    ***


    TELGRAFHANE,SANAT
    Sanat ve Edebiyat

    ***


    MURAT GÜLSOY
    Murat GÜLSOY | 602. Gece [Kendini Fark Eden Hikâye]

    ***


    ÜÇ RENK
    Üç Renk: renkler, düşler, farklı bir deneyim ve üretim!..

    ***


    Kerem Kamil Koç(SubCulturia)
    kkk
    SubCulturia:"New Media Theory Group" Projesini destekler..."

    ***


    Oğuz Atay/Arşiv
    o-uz-atay
    Oğuz Atay / Arşiv (Borges Defteri'nin bu arşivde yer alan önemli belgesi. İlk kez "defter" yayınladı bu belgeyi)

    ***


    Şair Çalışıyor/dergi arşivi
    Şair Çalışıyor/Dergi Arşivi

    ***


    Şiir Penceresi
    "Bir başka bakmak için..."

    ***


    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi
    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi

    ***


    ***


    Mustafa Nazif Fotoğraflar
    Sanat-Fotoğraf

    ***


    "Biri Dergisi- Mustafa Ziyalan
    Sanat-Edebiyat

    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***