Borges Defteri:Edebiyat-Plastik Sanatlar-Sinema- Müzik Eksenlidir...



Tarkovsky’nin Son Sözleri…// Çev. B.D



Tarkovsky’nin Son Sözleri…
Bütün günü yatakta geçirdim. Acıyı tenimin derinliğinde, sırtımda hissediyorum. Sinirlerim dayanabilecek mi? Ayaklarımı kıpırdatamıyorum. Leon anlamıyor beni, bunca acının kökeni nerde, bilmiyor.  Eğer kollarımdaki acıyı hissetmeseydim, kemoterapi için bir umut ışığı doğardı.   Artık hiçbir şey için gücüm kalmadı. Sorun burada.”

15 Aralık- Paris

Tarkovsky
Çev. borges defteri


küçüktür deniz kızının elleri!../ E.Haghigi /Çev.Poetic Mind



Avustralya kara  suları sınırlarında fırtınaya tutunan mülteci gemisinden 9 kişi (çoğu çocuk) can verdi, Irak’lı Türkmen-Kürt-Arap çocuklar...
Süleymaniyeli şair  Haghigi bir şiir gönderdi “deftere”, Potic Mind çevirisiyle yayınlıyoruz. / defter


Bir şey var bakışında,
Belki, ama hayır,
Yaşlı dünyanın vitrininde oturanların
Anlına soğuk ter konduruyorsun.
Ve deniz kızlarının rüyasını delip geçiyorsun
Ne su kabullendi seni, ne toprak.
Bir ev ve saçlarını tarayacak ellerin
Bir bahçe
Ve günün yorgun anlarına,
okuldan döndüğün anların uğultusuna açılan kapı,
ne  rüyaymış  ama!..

 
ey “kanunsuz” boğulan  küçük kız
dikkat et
bu kez parmak izlerini gökyüzü Polis’leri almasınlar!..

 
Ehsan Haghigi
Süleymaniye-Irak
Çev. Poetic Mind


"Alınyazmak"...// Enis Batur



Toplumun sırt döndüğü, topluma sırt dönmeyi seçen şair, içinde yaşadığı dünyayla da uzlaşamayacaktır. Herşeye karşın sürüp gidecek, söz’ünün kesintiye uğramasına karşı duracaksa, bu, sözcükleri aracılığıyla yaratacağı eksiksiz bir dünyaya duyduğu inançtan kaynaklanacaktır. Öyleyse, bir bütünlüğü, dilde yaşayacak ve gel git kuracak bir saltığ, dilde yetkin bir dünya tasarısını gerçekleştirecek saltığı aramalıdır şiir. Dört bir yanından sınırsızlık örgüsüyle kuşatılan bu sınır-söz ne boşluk, ne de kaçak vermeden sürmelidir. Öyle ki, bütün kapladığı alan akılermez biçimde bu sınır(sızlığı)ın kendisi olana, bir baştan ötekine, orta yerini yok etmeye çalışarak sınırsızlaşana dek sıvanmalıdır her bir yanı. Opus Magnum; ilkçağ büyücüsünün, ortaçağ simyacısının, yeniçağ akılcısının kendinde(evrende) aradığı “Büyük Uyum”u şairde bulmasıdır. Bütün bir yaşam boyu, çıraklıktan ustalığa, ustalıktan bilgeliğe uzanan aşkın çizgide alınyazısına çalışır şair. Baş eğme, boyun eğme değildir alınyazmak, baş eğmek, boyun eğmek dünyayı olduğu gibi kabullenmek, giderek oluruna bırakmaksa, alınyazmak yazgıyı yeniden yazmayı, kendi eliyle yazmayı üstlenmektir çünkü. “Değiştirmek istiyorum dünyayı”- Rimbaud’un, Marx’ın bir önermesini ayırtılayan bu sonyorumuna varır. Sözü Şahyapıt’tan beklenen değil midir? Şair dünyayı dönüştürmez elbette, onun ereği değişimin peydahlanmasıdır: Rimbaud’un “Şiir eyleme sıkıdüzen vermeyecek, önünden gdecektir onun” yaklaşımından yola çıkarak, Martin Heidegger’in kendisine yönelttiği bir soruya “sorgulayan yanıtlar” getiren René Char, “bu gözden bakılırsa, şiir kentsoyluya hizmet etmeyecektir artık” sonyorumuna varır…


Enis Batur
(Şiir ve İdeoloji)


Usta yazar Leyla Erbil Anısına...


Edebiyat'ın başı sağolsun.../ defter


Benden esirgediğiniz bendim, benim yarımdı; sizdiniz; belki de sizden önce beni ölüme götürecek kendimdiniz!
Karanlığın Günü / Leylâ Erbil



“Fransız Devrimi tek büyük yazar çıkartmıştır, denilir, onu da kabul etmedi: Sade. Sovyet Devrimi şairlerini sevmedi: Alkol, intihar, çalışma kampları. Cumhuriyetimiz en radikal yazarlarına fanus geçirdi: Nazım Hikmet, Oğuz Atay, Leyla Erbil.” // Enis Batur


Son söyleşilerinden bir tanesini Irmak Zileli ile gerçekleştirmişti, o söyleşinin tamamı:

“Marx ve Freud’un üzerinizdeki etkisini dile getirdiğinizi biliyorum. Bu etkinin edebiyatınıza yansıması nasıl oldu?”
“bu etkinin edebiyatıma yansıması şöyle oldu. marx varsıllığı, kapitalist ahlakı benimsemememe, freud’la insanın görünen yüzünün ötesinde saklı olanla uğraşmama neden oldu. başka şeyler de olmuştur onların sürüklediği.”

“Marx’tan etkilendiğini söyleyen pek çok ‘toplumcu’ edebiyatçı vardır. Sizin eserlerinizin ‘halka inmek’ kavramıyla simgeleşmiş bu tür bir edebiyatla hiçbir zaman ilişkisi olmadı. Marx’tan etkilendiğini söyleyen yazarların bu temelden ayrılığı dikkat çekici. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz?”

“yukarda sözünü ettiğim temelle yoğrulan öznelliğin, ‘aksi ispat edilene kadar’ daha sağlam olduğuyla!”

“Sizin edebiyatınız söz konusu olunca, karakterlerinizden hareketle, delilik, bunaklık vurguları yapılıyor. Karakterlerinizin bu özelliği ve son romanınızda da kahramanınızın bir beyin hastalığının oluşu, ne tür bir simgedir sizin için? Bu toplumda delilik neye karşılık geliyor?”

“bu toplumda delilik dediğiniz şey aslında ‘normallik’ halidir. benim düşünceme göre insanlık kaçınılmaz biçimde sakat, yaralı, hastadır.
zaten sınıflı toplumlar tarihten önceki toplumlardır. bu yüzden burada öyle sağlıklı insanlar aranamaz. yalnız, kalan’da, lahzen’in ‘beyin hastası’ olduğu da söylenemez.
kitaplarımda ele aldığım kişilerde ruhsal sakatlıklar, ‘delilik’ halleri görülmesi, bu insanların edebiyatı bilinç dışıyla zenginleştirmeyi sağlamaları açısından kaynaklarımdan sayılmalı.”

“İlhan Berk’in sizin için yazdığı kısa ama çok etkili bir yazı var. Diyor ki orada, ‘Leylâ Erbil’de ağırlıklı olarak çarpan tek bir şey vardır. Başkaldırıdır bu! Başkaldırı her şeydir onda.’ Şimdi size sormak isterim, İlhan Berk gibi düşünüyor musunuz? Başkaldırı sizin eserlerinizin kalbi midir gerçekten?”

“doğrusu başkaldırının yapıtlarımın kalbi olup olmadıklarına dair net bir yanıt veremem. sevgili ilhan berk beni öyle gördüğü için yaşarken kendisine teşekkür etmiştim. itaat toplumundaki, insanların, özellikle kadınların vazgeçemeyeceği ilk tutunacak dallarından biridir başkaldırı. özellikle alt kültür tabakalarındaki kadınların son yıllarda eşlerinden ayrılmak istedikleri anda nasıl öldürüldüklerini göz önüne alırsak! devlete itaat etmemek benzeri bir suç oldu eşten ayrılmak? bu örneklere bakmak aslında çok önemli. adorno, ‘toplumsal analizin bireysel deneyimden öğreneceği çok şey vardır’ diyordu.”

“Yine İlhan Berk diyor ki, ‘Leylâ Erbil’in romanlarının, öykülerinin konusu nedir diye sorulabilir. Hemen söyleyeyim: DİL. “Dil”dir derim, başka ne olabilir!’ İlhan Berk’in sözlerinden de anlıyoruz ki, dil sizin eserlerinizde araç olmaktan öte bir anlam kazanıyor. Dil’le ilgili arayışlarınızdan hiçbir eserinizde vazgeçmediniz. Son olarak, ‘Kalan’da da, yeni bir dil ve biçim var. Fakat tüm eserlerinizde yenilenmiş olmasına rağmen, bu arayışın ve dilin ortak bir özelliği var mıdır?”

“dil arayışımın altında yatan neden, metnin özünün ‘altın ayar’ını keşfetmektir.”

“Oylum Yılmaz, Sabit Fikir’deki yazısında şöyle demiş: ‘Zaman, hakikat ve bellek üzerine yazılmış politik bir şiir, diyebilirim “Kalan” için.’ Zaman, hakikat ve bellek üçgeninde, ‘aydın’ nerede duruyor sizce? Aydının zaman içindeki tutumu, hakikat arayışı ve belleğini kullanımına dair bir eleştirisi var mı metnin? Varsa nedir?”

“evet, oylum yılmaz’ın dediği gibi politik yanı var kalan’ın. giderek baştan aşağı politik bir metin bile denebilir. kitapda ortak belleğin zamansızlığına da kimi mitoslar aracılığıyla değindim. hakikat zamanının hiçliğine ve her şeyliğine de. ‘aydının nerede durduğu vb…’ gibi soruları okurun kendi kültür birikimine bırakmak gerek. aksi durumda yazar okura ders verir duruma düşecek…”

“Hakikat arayışı ile edebiyat arasında nasıl bir bağ var sizce? Edebiyatın görevlerinden biri midir, ana görevi midir hakikati aramak. Bulmak demiyorum tabii ki…”

“kitapta hakikat arayışını yazar burada erişilmez bir tema olarak kullandı.”

“‘Kalan’ şu cümlelerle bitiyor: ‘devrimin desem,,, devrim mi!? Diye şaşsa,,, hâlâ mı dese,,, evet hâlâ desem,,, öyle ise bir şeyler yapmaya başlamalıyız dese rosa,,, olur yaparız değil mi zeyyat desem,,, elbette yaparız ölmedik ya dese…’
Devrimin hor görüldüğü bu çağda ‘hâlâ’ diyen ve devrimi yapmaya başlama çağrısında bulunan bir karakter… Ve romanı devrim çağrısıyla bitirmeniz bana belleksizliğin, köksüzlüğün karşısında bir öneri gibi geldi. Ama nedense bu yönü pek yazılıp çizilmedi. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?”

“devrimin hor görüldüğü bir çağ olarak bakmıyorum olaya. devrim unutulacak bir şey değildir. insanlık tarihi yüce yanlarını devrime borçludur.
adorno şuna benzer bir laf ediyordu minima moralia’da: ‘bize düşen görev, başkalarının iktidarının da kendi iktidarsızlığımızın da bizi aptallaştırmasına izin vermemek…’
o kısma, devrim seslenmesine neden değinilmediğini bilemem. belki fazla önemsediklerinden, belki ‘hor gördüklerindendir’ devrimi! kendilerine verilen sütun yetmediğinden de olabilir. ben merak etmemiştim. kendilerine sormak gerek.”

“Yukarıdaki alıntıda da gördüğümüz üç noktalar yerine üç virgüller, büyük harf kullanmamalar… Bunlar sizin biçimsel tutumlarınız. Metinlerinizde kararlılıkla uyguladığınız, imla kurallarını bozan ve yıkan bir tutum. Bu tutumun düşünsel içeriğinde neler var?”

“imla kurallarını bozmamın düşünsel içeriğinde, ele aldığım sakatlanmış insanların normal (!) insanlar için konulmuş işaretlemelere sığmayan halleri yatıyor.”


İsmet Özel, son şiiriyle şiire veda etti...


 

İsmet Özel, bütün politik med-cezirlerein ötesinde "İkinci Yeni" sonrası akımına yadsınmaz katkısı olmuştur. Şiire veda etmesi her ne kadar kişisel kararı olsa da, şiirin onu bırakacağı kansında değiliz, son şiirini ve açıklamasını defter okurlarıyla paylaşıyoruz...// defter
 
SON ŞİİRİM YAYINLANDI

Bu sayfada gördüğünüz son şiirimdir. Kaç yılım kaldıysa bundan sonraki ömrümde şiir çalışmalarımı sadece müsvedde dediğim kısmını yayına salmış bulunduğum “Bir Yusuf Masalı” uğraşısına hasredeceğim. Dediğim, demeğe çalıştığım şeyi “vivir para escribir” tarzında anlamak doğru olmaz. Uğraşımın neticesine bîgâne kalmağı öğrendim.

Can Yücel ömrünün son yıllarında kendini yeşil yapraklardan (tüyden tüsten) mahrum dallarıyla meyveye durmuş Trabzon hurmasına benzetmişti. Gerçekten meyveler demeli miydik sözünü ettiğine? Zevk meselesi... Sadece zevk meselesi olsaydı değinip geçmek yeterli olacaktı. Zevklerin ve renklerin yanıbaşında bir de insanlık, medeniyet ve Türklük meselesi var. Tanzimat’la başlayan bir kültürel fiyaskonun göbeğinde zevkten dört köşeyiz. Türk milletinin şiire nazar atfedecek tıynetine ne oldu? Şairlik yolunu Maarif Vekili’nin oğlu olmanın açtığı Türkiye capcanlı yaşıyor. Bu hayatiyete karşı hayatiyet iddiası beyhudedir. Ölmek en iyisi.

Halkın Dostları dergisinin adını değiştirmek kendini Yevtuşenko’dan daha büyük gören Ataol Behramoğlu’nu çok uğraştırmıştı. Halbuki bu gün olduğu gibi o gün de benim gözümde kimin ne olduğu, beni kimin kendi gözünde nereye koyduğundan çok daha önemliydi. O günlerde ellerimi böğrümde koyan şiir uyarıcılarının şimdilerde artık kucağımdan taşmağa heveslendiği çağımda şiirime son veriyorum. Türkiye’nin bugün geldiği değil, getirildiği noktada şiirlerimi okuyabilecek narodnik kalmadı. Dahası hemen herkes bir tür ruh yamukluğunu benimsedi. Onlar şiirlerimi gün ışığına çıktığı ilk günlerden itibaren onlara okuma neş’esi bahşeden ehliyeti (lisansı) zayi etti.
İSMET ÖZEL
 

 


Özgürlük // Bilge Karasu


Bilge Karasu anısına...




Özgürlük // Bilge Karasu

Özgürlük
sınırlarla islenmiş incecik bir oyadır,
aşk gibi,
dirim çığlığı,ele saygıdır;
yırtılmak bilmediği içindir
sık sık yakılması;
Tuttuğu yer, onu kullanmaktaki becerimiz kadardır hep…

 


Yaralı...// Mani / Çev. Poetic Mind



"Yaralı"

 Şair, Yazar için,

Sizin için beş kılıç bırakıyorum,
Rüzgarın gövdesine yazman için:
-kederini
Güneş taşına kazıman için:
-yurdunun adını
Haykırısın birisi:
-kötülüklerin adını
Karanlık pencerelere kazısın bir diğeri:
-ayın aydınlığını
Yok etsin ötekisi:
- senin yalnızlığını

Mani
Çev. Poetic Mind


YAZ MAĞRURU ...// Melek Ekim Yıldız



YAZ MAĞRURU
 

Dağdan gelen esinti yüzünü yalayınca gözlerini açtı. Neredeyim? Acı durdurdu doğrulmaya davranışını. Karanlık. Demek ki gece. Hâlâ. Gözleri karanlığa alıştıkça belirginleşen nesnelere baktı. Acı ve karanlık. Demek ki gerçekmiş. Yanında yatmakta olanın kıpırdanışı ile başını çevirdi. Yastığa dağılmış saçları tanıdı;  tebessüm yerleşti yüzüne. Anımsadı:Küçüğüm.

 

Önceki gün gelmişlerdi. Yol boyunca elini bırakmamıştı. Ta ki verandaya adım atana dek. Orada güvende olduklarına inanmış olacak ki elini bırakıp ağaçlara koşmuştu. Ev bir gün önceden hazırlanmış; temizlik ve alışveriş yapılmış, mobilyaların üzeri açılmıştı. Kim, ne zaman düzenledi tüm bunları? Annesi, belki de kız kardeşi. Eve girmişler, limon ağaçlarının kokusu içeri girsin diye pencereleri açmışlardı. Küçüğün uzanması için ısrarını kıracak durumda değildi. Verandayı yıkamak gerektiğini düşünürken uyuya kalmıştı.

 

Gözünü açtığında annesi ve kardeşi karşısındaydı. "Gelmeyin'ler", "İyiyim’ler" işe yaramamıştı. Annesinin dolu gözlerine verecek tek karşılık, tebessümdü. Gülüşün ağlayışı getirişi ilk değil,  diye düşünmüştü. Kardeşi öfkesini saklayabilmek için dişlerini sıkıyordu. Küçük neşelenmişti. Verandayı çevreleyen ağaçların değişimini anlamaya çalışırken anneannesinin elini tutuyordu bu kez. Kardeşi yanına ilişmiş, beceriksizce saçlarına dokunuyordu. Gözü yüzündeki tebessüme takılınca, neden güldüğünü sordu. Cevaba mecali yoktu, gözleri kendiliğinden kapandı.

 

Başını yastığa bıraktı.  Yüzünü küçükten yana dönme isteğiyle kıpırdandı. Zor bir dönüş oldu. Yapabildiği kadar geriye attı kafasını. Açık pencereden görülen dağların siluetine baktı. Yıldızlar uzansa tutulabilir hissi vererek parlıyor ve denizin kokusu doluyordu geceye. Korkmuyorum, diye düşündü. Evet, korkmuştu o vakit. Artık değil, diye fısıldadı. Direne direne korkmamayı öğrenmiş insanların kendisine de bulaşmış cesaretlerini düşünüp gülümsedi yine. Küçük, koynuna sokuldu bu sırada. Yeni yıkanmış saç kokusu deniz kokusunu bastırarak doldu burnuna. Alt katta ışık yandı o sırada.  buzdolabının açılıp kapanmasıyla çıkan gürültüyü soluğunu tutarak dinledi. Hangisi acaba?

 

Akşamüstü gelmişlerdi. Kardeşinin köydeki marketlerden birinden aldığı salıncak kanepeyi, begonvilin sardığı çardağın altına yerleştirmeyi isteyen annesini iknaya çalışırken yorgun düşmüş tu. Mandalina ağacının altını istiyordu ısrarla. Başka zaman olsa dediğinde diretecek annesi, yüzündeki tebessüme yenilmişti. Güneş çekilince yerleşmişti yerine. Uyur uyanık dakikalar geçerken, kendilerini görmeden seslerini duydu. Belleği tanıdık seslerin adlandırılmasına yanaşmıyordu. İçinde yükselen paniği durdurmaya çabaladı. Birileri geliyor, diye seslenmek istedi içeriye, sesi çıkmadı. Gelenler görüş alanına girdiklerinde kalbi hızla çarpmayı sürdürüyordu. Zihnin sakinle mesajı kalbine ulaşmıyor, anlamsız korku soluğunu kesiyordu.

 

Annesi ve kardeşi, sesleri duyup, verandaya çıkana dek, büyük teyzesi koşup boynuna atılmıştı bile. Sonra ortanca ve ardından küçük teyze. . Büyük teyze eteğinin altından görünen bacaklarına bakıp, elleri kırılsın demişti. Öyle deme teyze, diye itiraz ederken tebessüm ediyordu. Sarıldılar, okşadılar, ağlaştılar. Tüm bunlar olurken gülümsemeye devam etti.  İlenmeler arasında gelen sitemlere göğüs gerdi.  Küçüğün şaşkın, kardeşinin alaylı bakışlarına göz kırparak karşılık verdi. Her biri diğerinden güzel kadınlarla çevrelenişiyle güvenlik hissi artıyordu.

 
Yaz mevsiminin ötücü böceklerinin sesini dinleyerek yatmayı sürdürdü. Sabaha ne kaldı, düşüncesi giderek uzaklaşan uykuya meydan okuma gibiydi. Az sonra sabah ezanını işitti. Namaza kalkan büyük teyzenin gürültü yapmamaya çalışan devinimlerini dinlerken uyku aniden bastırdı.

 
Verandaya kurulmuş kahvaltı masasını gördüğünde çocukluğunun kahvaltılarının anısı Işıldadı içinde. Gel kuzumlar,  Günaydın dokunuşları arasında yerleşti yanlarına. Birazdan rüyalarını anlatmaya başlarlar diye düşünüp gülümsedi. Bunu öyküsünü yazdığını söylese ne yaparlardı acaba? Çayı dolduruldu, tabağı hazırlandı oysa şefkat çoktan duyurmuştu onu. Son günlerin gündemini dışarıda bırakmaya özenli bir sohbet başladı.  Onları izlerken yüzünde genişleyen gülümsemeyi tuhaf bulduklarını biliyor ama kendisine engel olamıyordu. İtirazlara rağmen çayını tazelemek için kalkıp mutfağa geçti. Verandaya bakan mutfak penceresinden izledi onları bir süre.  Demliği eline aldığı sırada , ortanca teyzesinin, neden durmadan gülümsüyor, diye sorduğunu işitti. Açıklamasız sessizliğin sıkıntısı kapladı masayı. Elinde demlik bekledi. Sorunun cevabını verdiği tek kişinin, kardeşinin, konuştuğunu duydu sonra. Çünkü, diyordu. Mağdur değil mağrur o. Masayı kaplayan sessizlik anlamanın rengine bürünürken demin üstüne suyu ekledi. Nihayet, dun gece bir rüya gördüm diye söze başlayan küçük teyzenin sesine hayırdır inşallah'lar eklenince acıyı duymaz oldu. Elinde bardağı verandaya çıkmak üzereyken büyük teyzenin, Allahım kötülüğe direnecek gücü verir herkese, dediğini işittiğinde yüzündeki tebessüm büyüdü. Masaya geçip oturdu. Küçük teyzesine dönüp, ee ne gördün rüyanda diye sordu.teyze ağzını açamadan annesi atıldı: binlerce insan görmüş, dedi.
Yüzlerinde kocaman bir gülümseyiş varmış. . 

 
Melek Ekim Yıldız


Şiir ve Okur// Metin Altıok



Metin Altıok // “Özgürlük ve refahın olmadığı, yarın endişesinin kol gezdiği bir ülkede şiir kendi yalnızlığında, kendi sesiyle avunacaktır elbet. Ey şiir okumayan, şiire kulak tıkayan okur, haklı olan sensin. Sana saygıyla karşılık bir öfke duymaktan başka  bir şey gelmiyor elimden. Ama şunu iyi bil ki, şiirle zıtlaşmanın yarar sağlamayacak sana. Çünkü şiirin yalnızlığı senin de yalnızlığındır ve bu yalnızlık şiirin değil senin sonun olacaktır. İnanıyorum ki sen günün birinde Anka gibi kendi küllerinden  yeniden doğacaksın. İşte o gün gelene kadar benim sana diyeceğim; ateşin bol, tükenişin çabuk olsun.”  -Şiir ve Okur- başlıklı yazısından-1992

 


Independent Literature Journal (Portal) from Turkey

***


Link:

  • FELSEFE NOTLARI
  • 2-felsefe-notlar
    Felsefe Notları; Akşamın sisiyle şafağın ışınları arasındaki ses. Herkes için, Kimse için !

    ***


    P.E.N/TURKEY

    ***


    Hür Yumer
    1

    ***


    ÖMER SERDAR
    mer-serdar

    ***


    ORUÇ ARUOBA
    oruc-aruoba-yasamini-yitirdi-737945-5

    ***


    artist-15
    Enis Batur
    "Benim burada durduğuma bakmayın genç yoldaşım: Burada değilim ben artık, gövdem çürümeye şimdiden başladı, ruhum uçtu ve adresini bilmediğim bir dala kondu..."-E.B

    ***


    Leon Felipe
    batuhan-alpugan-leon-felipe1

    ***


    ***


    TELGRAFHANE,SANAT
    Sanat ve Edebiyat

    ***


    MURAT GÜLSOY
    Murat GÜLSOY | 602. Gece [Kendini Fark Eden Hikâye]

    ***


    ÜÇ RENK
    Üç Renk: renkler, düşler, farklı bir deneyim ve üretim!..

    ***


    Kerem Kamil Koç(SubCulturia)
    kkk
    SubCulturia:"New Media Theory Group" Projesini destekler..."

    ***


    Oğuz Atay/Arşiv
    o-uz-atay
    Oğuz Atay / Arşiv (Borges Defteri'nin bu arşivde yer alan önemli belgesi. İlk kez "defter" yayınladı bu belgeyi)

    ***


    Şair Çalışıyor/dergi arşivi
    Şair Çalışıyor/Dergi Arşivi

    ***


    Şiir Penceresi
    "Bir başka bakmak için..."

    ***


    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi
    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi

    ***


    ***


    Mustafa Nazif Fotoğraflar
    Sanat-Fotoğraf

    ***


    "Biri Dergisi- Mustafa Ziyalan
    Sanat-Edebiyat

    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***