Borges Defteri:Edebiyat-Plastik Sanatlar-Sinema- Müzik Eksenlidir...



Çağdaş Makedon Şiiri / Çev. Suat Engüllü




Truva’lı Şairler // Roberto Bolaño


borges defteri

Truva’lı Şairler


Sana ait olabilecek hiçbir şey yok artık

Ne mabetlerin, ne bahçelerin ne de şiir.

Sizler artık özgürsünüz

Ey Truva’nın övgüye değer şairleri.


Şiir: Roberto Bolaño
Çev. Poetic Mind & B.D


Ziyaret/ 5 / Enis Batur




Öyle Kentler gördüm ben, öyle köyler,
mezarlıklar, tapınaklar, saraylar.
Öyle insanlar tanıdım: Boşaltılmış,
bırakılmış gövdeler.
Öyle hayatların arasından geçtim.
Oralarda, onlarda başka türlü çalışır zaman.
Akrebi yelkovanı piresi kopmuş, ıssız
kadranlı, ama çarkları bir saat gibi.
Görünmeksizin.

Enis Batur


YAKARIŞ // ULUS FATİH



(Rebilüevvel ayının on altıncı, 2 Temmuz 622 tarihinde, bir Cuma günü, Selman kölesi bulunduğu bir Yahudi’nin bahçesinde, Yesrib dolaylarında yüksekçe bir hurma ağacının tepesinde bulunuyorken, efendisi olan Yahudi’de, öğleye doğru bu hurma ağacının gölgesinde oturmuş dinleniyordu. Tam o sırada bu Yahudi’nin bir amcası oğlu gelerek, son derece kızgın bir şekilde şöyle demişti; ‘Şu Evs ve Hazreç’in Allah belalarını versin, şu anda onlar Kuba’da, Mekke’den gelmiş ve peygamber olduğunu söyledikleri birisinin etrafında toplanmışlardır.)I
Ey insanlar arasında O’na benzeyen. Ey seven, ey sevilen. Ey Kureyş’i deniz köpeğiymiş zanneden. Ey yabani mantarım. Yer elmasım, papatyam. Ey Yesrib yamaçlarında, sütleğenler gibi parıldayan. Kum tepelerinin ardındaki ürkek ve narin ceylan. Ey yağmur göletlerinin siyah balığı. Hanzala otunun güneşli çiçeği. Ey jerkovem.

II
Ey kar ve ateşi birleştiren, berhudar ol denilen. Ey çobanlık yapan yalvacım. Ey iki kaşı arasında yüzlerce yıl yol gidilen. Cehennemde giydiğim ateşten pabuç. Ey düşler kaynatan. İnanç kılıcım. Keder yılım. Ey Kureyş ulusu. Ey firavunların iman ettiği putlar. Yaban yağmurlar.

III
Ey kefensiz ayakları ishir otu ile örtülen. Ey mahzun kalplere okla yürüyen. Ey Tihame kabilesi. Ey deve karnındaki sülbünden oğlak. Altın buzağı. Ey kızıl keçim. Kulaksız at. Ey Vakkas’ın oku ve ey Buvat. Ey sırattan sırat. Ak gerdanların incileri gibi dökülen gözyaşlarım. Ey Arami dilim. Hicaz tüccarım. Ey sevgilim.

IV
Ey Mekke’nin gölgesiz ağaçları. Umeyye oğulları. Medine hacıları. Ey yol ayırtlarının su dağıtıcıları. Ey sürahiden alımlı. Ey bal yapan arı kovanım. Büveyhi hükümdarım. Ey genç kızların sivri sözlerinden delici. Ey İbrahimî olan. Ey Semud kavmini çıldırtan.

V
Çölde kumlar şarkı söyler!.. Bir udun tellerindeki nağmeler gibi. Ey esrarlı ninniler. Cinleri perileri ürküten. Rüzgârları deli divane eden ey.
(Bazen bu tacir kafileleri, kendilerine gülüp onlarla alay eden ve korkutan cinlerin seslerini işitirim korkusuyla, bazı garip vadilerden geçerken develeri süratle koştururlardı. Eyle şehrinde, Yahudi kabileleri, aşırı şirke daldıkları, cumartesi yasağına uymadıkları için mesh edilmiş yaşlıları domuz, gençleri de maymun kılığına sokulmuştu.)
VI
Ey Suriye hududunun Busra ili. Siyer kitabım. Ey meleklerin kanat gerdiği Ficar savaşım. Ey Ukaz panayırı. Kusem dilim. Ey Baraklid’im. Hevazin kabilesi. Ey haram ayları. Ey bereketli hilal. Ey Mekke’de parıldayan dolunay. Ey Necid çölleri. Medyen vadileri. Halep muhacirlerim. Ey Avrupa şehrine şan olmuş bağlar. Ey Taif. Acem elim. Ey gökyüzünde gezen yıldızlar. El Eminim ey..

VII
Ey Kabe’nin sütresi. Hubel putum. Ey Huzaa Emiri’m. Ey baksı oklarının yakut uçları. Ey Kezzabe güneşim. Suya atıldığında ağlayan taşlar. Ey Hacer’ül-Esved’im. Hira dağım ey.

VIII
Bedenleri yarı çıplak çobanlar!.. Çölün sarı tozları. Ey Ebu Kubeys dağları. Güneşin ışıkları. Ey ürperen ağaçlar. Mekke taraçaları. Ey karanlık yıldızlar. Ey su kuyuları. Çöl kapıları. Çadırlar. Ey ateş çemberleri. Gönül hırsızları. Ey narin hilal. Bedr'in aslanları ey. Ey gecelerin yıldızı Tarık. Burçlarla dolu göklere andolsun ki; O kalplerin ziyaıydı!..

IX
Ey kayalar. Uçurumlar. Ey hiç değişmeyen, hiç değişmeyecek olan!.. Ey yoklukları var eden kan pıhtısı. Ey Ebu Kuhâfe. Ey gönül yelpazesi. Mushaflardaki risaletim. Ey Ebu Leheb’in kuruyan iki eli. Ey Mekke delileri. Saçaklar ucunda yükselen toyrak. Ey kanla sulanan dikili taşlar. Ey hamurdan putlar. Herat kapıları.

X
Ey sağ elinde güneş, sol elinde ay olan. Ey Mardin kapılarını şiddetle çalan. Ey göğsün üzerinde kayalar. Ey Herakleion. Ey Hüsrev Perviz. Ey pervaneler, viraneler!.. Ey karanlıklar evi. Ey ışıklar kümesi. Ey Şiruyeh. Ey semur ve kunduz. Ey parsı gemleriyle tutanlar. Ey tazılar. Ey Şiraz. Ey halılar. Ey Medine illerinin demir lalesi. Köleler!.. El İsra ey. Ey gecede günahlara garkolan.

XI
Ey Yakup kayalığı. Ey azrail. Ey dünya gailesine savrulan. Ey bakır yüzlü öç meleği. Ey devrilen testilerin dökülmez suyu. Ey Cebrail kanadı. Dehşet veren dağlar ey. Mina çiçekleri!.. Ey kavruk kayalar. Kurak vadilerin Yesrib gülleri.

XII
Ey mağara ağızlarının dişi kuşu. Lav sahraları. Ey çağıran güvercin. Ey Necid bedevileri. Şam entarileri. Ey mavi atlar. Ey Habeş Necaşisi. Ey kılıç gölgesinde uyuyanlar!..

XIII
Ey cennet sülbünden narin keçiler. Bulak'taki mahalleler!.. Ey zırhlara bürünmüş. Ey göğsünde kuş tüyleri gezdiren. Ey ayakları kum lalesi!..

XIV
Ey putlar önünde eğilmeyen. Ey lekesiz. Ey vechesi nur olan. Azaları parıldayan. Ey Hazreçliler. Gatafan kabileleri. Ey kayadan yontulmuş beden. Baalbek kâhinleri. Ey Uzza. Ey avreti gözüken. Ey yalancı peygamberler. Ey kaya yarığından çıkan. Ey hörgüçlü develer. Ebabiller!.. Ey Müseylemetü’l-Kezzab. Hayır ve şer. Ey Ren dağlarında gerçek, ötesinde batıl olan. Ey Hicaz çöllerinde dolaşan. Ey Hadramut. Ey sahra hırsızları. Ey hurma şarabım. Ey arı su. Ey ashab, ey ensar, ey muhacirler!.. Ve ey Velemyekünnehü.

XV
(Ve bunun üzerine o ashabtan bir grup arkadaşı ile birlikte aniden Medine’den çıkıp Necid bölgesine doğru geldi. Ama sıcak son derece aşırı idi. Her tarafı kasıp kavuruyordu. Ve develere de sıra ile binebilmekte idiler. Ayakları üzerine bezler ve hurma lifleri sarıyor, kumların yakıcı sıcaklığından ve taşların keskinliğinden korumaya çalışıyorlardı. Hatta Ebu Musa’nın bu yolculukta şiddetli sıcaktan dolayı ayaklarının parmakları düşmüştü... Ama onların son soluğuna da tanığımdır. O sıra yanımda bulunan ensardan bir arkadaşım da tanıktır. Gerçek tanığın kim olduğunu da, yalnızca Allah bilir. Eğer tanık bensem, Rasulullah (sav) dan sonra insanların en hayırlısı olan Hamza İbn Abdulmuttalip’in de, insanların en şerlisi olan Müseylemetü’l-Kezzab’ın da imanımın indinde; Solgun bir gül olmaları benim yüzümdendir!..)

Ey iki cihanın efendisi, sonsuz göklerin büyük yargıcı, şu fani alemde, bir kişi de olsa; Kul hakkını ödeyen, güneşler önünde müjdelenenler var mıdır!.. Varsa kim?..

İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.


ULUS FATİH


Kaçış // Czeslaw Milsoz / Çev. Poetic Mind



 
 
Kent içinde yükselen  ateşten kaçtığımız zaman,

O ilk caddeden dönüp arkamıza  baktık

Dedik ki: “İzin verin, ayak izlerimizin üzerinde otlar yeşersin,

İzin verin, büyük laflar edenler alevler arasında sönerek kalsınlar,

İzin verin, neler olduğunu ölüler, ölülere anlatsınlar,

Kaderimiz  işte, yeni  ve vahşi bir kabilenin temelini atıyoruz,

O yerde ki,  şer ve mutluluk uykuda henüz,

İzin verin, gidelim”.

Ve yeryüzü karşımızda yarıldı

Yıldızdan kılıçla!..

1944

 Şiir: CZESLAW MILSOZ
 Çev. Poetic Mind

 


Yorumsuz! ve senin için ey münzevi bilge dost!..


"Hiç eğer gölge kabul ederse, hiç'in gölgesiyiz!.."

Geride bıraktığı sözcüklerle anacağız, maşukiye yokşu sakini, dost ve güzel insanı: Cem babayı, o  gerçek  "arınmışı": "Evladım, hangimiz erken varırız, bilinmez, sen, ben, ya da bir başkası, sessizliğin ardında gizlenmiş olan düşüncelerimiz mi? Bilinmez. Hergün sesimizi altüst ederiz, bir işaret peşinde koşarız, yalın ayakla...".
Yaz, kış, seni hep yalın ayak kucakladık, selamladık,   aslında karmaşık bir durum da yoktu ortada, oysa söylenmesi gereken o umman muammayı söylemeden gittin, buna yanarız!(adını birtürlü koyamadığın o aşkı).  Ruhun, prıl prıl bilincin ve o gülen yüzün sonsuzkluk bahçelerine konuk şimdi... Sami Baydar'a kavuştun nihayet, yoksa o mu sana kavuştu?.. Dün, Ömer baba aktardı acı haberini tek sözcükle:"gitti"!.. Yaşam tıpkı senin gibi işte ey  kadim bilge geleneğinin izcisi, Hegel ile şakalaşan, İbni Arabi'yi ciddiye almayan, Gazali'yi "okuyun ama öyle çok parlak bir zeka değildi" diye ısrar eden, Yunus'un bütün dizelerini ezbere bilen..  
 dünya denilen geçici menzili işte senden yadigar dört karelik fotoğrafta özetleyen biz, hiç,  neyi varsa, neyi yoksa o mavi hırka ve binlerce kitap.  Bundan sonra  her öğleden sonra tam saat 3'te  sokakğın o köşesindeki dehşet boşkluk, hangi yarım kalmış düş, söz doldurabilir ki o yeri, şimdi?
Hangi rüzgar bizi buluşturmuştu? Hangi rüzgar aldı götürdü seni?..Hiç.
B.D
 

 


KENT-BURJUVAZİ-KÜLTÜR // Şirin Artin



 
 
 
Burjuvazi için her şeyden öte ve her şeyden kutsal olan tek değer, nesne: Paradır! Kültür yaprakları onun için hep bir eğlence aracı olmuştur ya da yine vergi zincirinde ve yasal zeminlerde devletten, halktan vergi kaçırma, kılıfına uydurma manevrası olmuştur, harcadığının on milsini devletten almıştır. Dünya Burjuvazi tarihi bir yıkım tarihidir. Her ne kadar Marks “modern” sözcüğü yerine burjuvaziyi kullansa da bu o sınıfın kendinden önceki üretim ve sınıfsal halkayı nasıl kendi lehine dağıttığını temsil eder, başka bir anlam yüklenmez.  Orhan Pamuk  “Burjuvazinin küstahlıklarından tiksiniyorum” derken, sözüne hiçbir açılım getirmez, ama global sermayenin yanı başımızda sponsorluğunu üstlendiği kanlı savaşlar için destek kampanyası, imza yarışına girer, Irak savaşı ve milyonlarca sivilin o burjuva kültürü tarafından yok edilmesine de ses çıkarmaz ama “kainatın hangi” köşesinde saklandığı belli olmayan bir burjuva gölgesinden tiksinir. Çıkıp son 10 yıl içerisinde kentin bir bölgesinin nasıl bir kültür boşluğuna yuvarlandığı hakkında da tek kelime etmez, o ve daha birçokları. Emek Sineması için sadece  twitter civcivlerini konuşturarak başımıza  aktivist kesilen  kimi sinema oyuncusu ve yönetmenleri,  biber gazının insan  ciğerini nasıl yaktığını bilmez.  Burjuvadan tiksinen bir yazar elbet ki o burjuvazinin nasıl bir Hitler, Mussolini yarattığını da bilecek,  sıradan halkın dini inancını sömürmek için Paris Komününü bastırdıktan sonra daha önce yıkmak için can attığı kiliseler yerine Montmarte tepesine bir zafer anıtı gibi Sacre Coeur kilisesini nasıl diktiğini de bilecek, sırf Nazi gençliğin aradığı yeni içecek tadı için Cola firmasının nasıl çırpındığını da bilecek, ezilmiş, bükülmüş  savaş mahkumlarını karın tokluğuna ve her an ölümle yüz yüze gelecek  köleler gibi  Daimler Benz, Bosch’un çalıştırdığını da bilecek, Rockefeller Center’in ilk tıbbı sponsorlukları Nazilerin  ırk araştırmasına gittiğini de bilecek,  ünlü ve bu günkü kimi tiki gençliğin takıntısı olan Hugo Boss’ın  Nazi ordusuna nasıl bir moda furyası kazandırdığını ve Nazi ordusunu nasıl giydirdiğini de bilecek.  Deutsche Bank’ın o yıllardaki üst  yönetimi  Auschwitz ölüm kamplarının inşaat sponsoru olduğunu da bilecek. Tiksineceksek bu tiksintinin bir kuramsal yönü olmalı. Kent yeni yetmelerinin, görgüsüz çevrenin, senin son yapıtlatına sırt çevirdi diye tiksinmenin rengi çok sönük kaçıyor., onlar dün de "okur" değillerdi, bu gün de! Hala birileri 100.000 baskılı roman yazıyor ve günlük gazetelerin arka sayfasına-tam sayfa-reklam veriliyor! Joyce veya Kafka'nın yaşarken 100.000 baskı rakamını gördüklerinde o içinden çıklımaz garip ruh halini bir düşünün! Kara mizah! Yaşarken toplam 11 cilt kitabı satılan Kafka!
Bu nasıl bir edebi görgüzülük, doyum bilmezliktir böyle?

Burjuvazinin "ruhuna dokunmadan" ne dünü ne de bu günü kavrayamayız.  Hiç kimse şaşırmasın, parmağını ısırmasın, o kültürün "temel harcında" kıyım adına bundan fazlası var.  Ünlü yönetmen Costa Gavras  da biber gazından nasibini aldı. Emek Sineması  uğruna. Bir başka sinema eleştirmenimiz kalemini kırdı, sustu, bir daha yazmayacağını açıkladı. Hep beraber Nisan’ın soğuk bir gününde Beyoğlu ortasında  soğuk duş aldık, duşumuz mübarek olsun. Ama sen hala şu burjuvaziden neden tiksindiğini açıklamadın!  Kentin Billboardları "birilerini" özlüyor. 
Bizler ise yok olan sanat galerilerimizi, araştırma  kütüphanemizi, tarihi sinema salonlarımızı özlüyoruz, hiç birisi yok artık, yok!..
Şirin Artin (Sanat Tarihçisi)
 
 
 
 
 
 




Gülücüksüz,
  Güneşsiz bir yerden
  Ve Yasa, yasa, yasa’nın yurdundan
  ve tarihi
  Musa’nın yıldızı gibi
  anlında taşıyan bir yerden
  ve şunu hiç öğrenmeden:
  O yerde ki, acıya katlanmak, yaşamın ta kendisidir.
   sevincin yasak olduğu o yerden
   iki parmak ucu kadar, ayak bağıyla
   Henüz
  Güneş’e karşı tebessüm ediyorum.”

 Şiir: Halide Niyazi- Afgan kadın şair
 Çev. Poetic Mind

 Konuyla ilintili kısa haber ta Kabil’den ulaştı, ekteki tek karelik fotoğrafla birlikte.  Bu olayı görenin zekasını, duyarlılığını, ahlak kuram ve doktrinlerini, inanç sistemini, değerlerini bir çırpıda sorgulamaya çeken bir  fotoğraf karesi.  Elleriyle yüzünü kapamaya çalışan bir çığlık ve bizde bizden başkası yok çağrısına tokat gibi düşen bir görüntü.  İşte o “bizde bizden başkası yok” kuramının tam kıyısına küçük Afgan kızının iki küçük eli  bir başkası olarak gelir yerleşir ve bizler bu yakadan sadece baka kalırız.                                 Aranan o görkemli! İnsanlık tohumları orada işte, iyi bakınız yüzlerine, pek olağanlıkla  havaya kaldırılan işaret parmaklarıyla. İşte tarihin bu kesitinden ve yanı başımızdan gördüğümüz yanılsatıcı(Illusoire) yapıyla beraber çağın ahlak yalanları fışkırıyor. İçinde, çevresinde, ötesinde, berisinde, altında, üstünde ne varsa, aklınıza, ruhunuza ne sığıyorsa tümü bir nebzede çöküyor, hepimiz kurulan pazarın seyircisi ve etkisiz parçalarıyız. Açık artırmaya satılığa çıkarılan ise tarihin öte tarafından sesi duyulan Yusuf’un kız kardeşidir! İster her yıl Amerika’da örtülü biçimde “satılan” binlerce kadın olsun ister açık  pazarda satılan Afgan kadını olsun. Ne fark ediyor?  Bu arsız gerçek hiçbir devletin işine gelmez! Belki de post modern ivmenin  varmak istediği “İthaka”sı bu  görkemli uçurumdu. 

2000’li yıllardan başlayarak (2013, devam ediyor) Afganistan’ın NANGARHAR vilayetinde kurulan haftalık pazarda bekar ve bazen evli Afgan kadınları “Lilam” denilen bölgesel tanımla(açık artırma yöntemi) satışa sunuluyorlar! Afganistan-Pakistan sınır bölgesinde hala devam eden bu durumu yakından izleyen ve gizli belgesel  çekimlerde bulanan genç  Afgan gazetecilerden ikisi  bu kan donduran  insanlık suçunu işleyen çeteler tarafından öldürüldüler. İşin kötü tarafı  bilinen bu duruma merkezi hükümet ve yerel yetkilerin, umursamaz yaklaşımlarıdır. Afgan kadınlar bir taraftan dehşet, şiddet girdabından kurtulmak için mücadele verirken, diğer taraftan bu sessiz, çaresiz yığınların da sesi olmaya gayret sarf ediyorlar.  Afganistan’ın  Mahmand, Şinvar, Rodat bölgesindeki bütün kadınlar bu tarih ötesinden süzülerek  2013 yılında devam eden “açık artırım, kadın  pazarı” kurbanları olarak seslerini, çığlıklarını tüm dünyaya duyurmaya çalışamadıkları için bu toplumsal hiddet, aşağılanma , insanlık dışı muameleye maruz kalıyorlar.  Borges Defteri’nin bu duyurusu,  kalbi, vicdanı, ruhu olan tüm yerküre insanına bir açık mektuptur. Elimiz, kalemimiz, kağıdımız, gücümüz nereye varabiliyorsa lütfen bu çaresiz kadınların sesini duyuralım.  Ola ki çaresizlerin gözünden iki damla yaş akabilsin / keder,  fırtına sokağı  tutunanlarına bir çığlık varabilsin/  ve kimsesizlerin feryadına, derdine, ola ki bir duyan kulak konuk olsun…( şiir: Afgan kadın şair: Naciye Karim, çev. P.M)

BORGES DEFTERİ


1+1 Şiir: Gözde Burcu Narin+Dilek Değerli



SÖNMEYEN / Dilek Değerli

Saralı bir aşkın içinde

titrer durur ateş

gök gürültüsünü bekler taşlar

gitgide derinleşen körkuyuda.

Şiirin mavi kanı minik kıpırtılar içinde

yayılır bir kâğıt kayıkta

çağlayan sesinde serinler

aşksuyunu içen dalga.

Ateşin gözleri deler uzağın perdesini

tılsımlı kurşuni güller dökerek

soyut resimler yapar sis

tutkunun hayâlbulutunda.

Düşyağmuru diriltir kelebeği

yalnızlığın küf renginde,

hanımeli ince parmaklarıyla çizer

o kalp uçuran benekleri.

 
***

TARİH / Gözde Burcu NARİN

 
Üçüncü dudağından öptüm.

Masum değilim.

Sevmeden hemen önce metnini yazıyorum nefretimin.

 "bu budur. sen busun."

 "biz buyuz. saçlarımız bunlar ve ellerimiz bunlar."

 
Yaşı ne çok gelirdi 30'una dayanmışların.

Şimdi küçücük geliyorlar.

Her birini avucumun içinde hissediyorum.

Parisli bisikletler...

Viyanalı despot tarih...

Gülüyor yeni erimiş margarin kokusuyla.

 
Bense boğaların öfkesini taşıyorum,

Sırtımda 11. yüzyıldan kalma mızraklarla...

Senin ağzın ve beynin boynuzumdan taşıyor.

Birazdan beni öldürmeye gelecekler.

 Anlıyor musun? Korkmuyorum.

 Arena'da soluğundan ölmüş insanlar...

Ben yalnızca biri.

Ben yalnızca seni biliyorum.

 

 


BARIŞ...hemen şimdi!..




Sezai Karakoç



"Kardeşim İbrahim
  bana mermer putları
  nasıl devireceğimi öğretmişti
  Ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım
  Ama siz kağıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini
  nasıl sileceğimi öğretmediniz..."

   Sezai Karakoç


Çin Şiiri / Du Fu (杜甫) / Çev. Poetic Mind



Du Fu (712-770)

Çin’in en  önemli şairlerinden Du Fu, Tang Hanedanı döneminde yaşamış ve 1400 kıtalık toplam şiirleriyle Çin klasik  epik-mitolojik  şiiri düzleminde  yer edinir. 755 yılında patlak veren Lushan isyanında ülkesinin bölünmesine tanıklık eder , vatanını seven şairin ruhu geri dönüşümsüz bir yara alır ve yaşamın son 15 yılı inziva ve ıstırapla geçer.  Çoğu eleştirmen Du Fu şiirini, dilini, edebiyatını  Shakespeare, Virgil, Horace, Baudelaire paralelliğinde değerlendirirler./ P.M

 
1+1 Şiir / Du fu  / Çev. Poetic Mind

I.

Bir ülke bölünebilir, parçalanabilir

Ama tepeleri, nehirleri yerinde kalır

Bahar geliyor,

Yeşil yeniden çimlerin, ağaçların gövdesinde

Orada göz yaşı gibi akar gül yaprakları

Ve kuşlar kederlerini nağmeye dökerler.

 

II.

 

Üç aylık savaştan sonra

Evden ulaşan bir mektup üç ton altın değerinde

Saç tokasının bile tutamadığı

Seyrelmiş  ak saçlarımı okşuyorum.

 

Du Fu
Çev. Poetic Mind

 



 


Independent Literature Journal (Portal) from Turkey

***


Link:

  • FELSEFE NOTLARI
  • 2-felsefe-notlar
    Felsefe Notları; Akşamın sisiyle şafağın ışınları arasındaki ses. Herkes için, Kimse için !

    ***


    P.E.N/TURKEY

    ***


    Hür Yumer
    1

    ***


    ÖMER SERDAR
    mer-serdar

    ***


    ORUÇ ARUOBA
    oruc-aruoba-yasamini-yitirdi-737945-5

    ***


    artist-15
    Enis Batur
    "Benim burada durduğuma bakmayın genç yoldaşım: Burada değilim ben artık, gövdem çürümeye şimdiden başladı, ruhum uçtu ve adresini bilmediğim bir dala kondu..."-E.B

    ***


    Leon Felipe
    batuhan-alpugan-leon-felipe1

    ***


    ***


    TELGRAFHANE,SANAT
    Sanat ve Edebiyat

    ***


    MURAT GÜLSOY
    Murat GÜLSOY | 602. Gece [Kendini Fark Eden Hikâye]

    ***


    ÜÇ RENK
    Üç Renk: renkler, düşler, farklı bir deneyim ve üretim!..

    ***


    Kerem Kamil Koç(SubCulturia)
    kkk
    SubCulturia:"New Media Theory Group" Projesini destekler..."

    ***


    Oğuz Atay/Arşiv
    o-uz-atay
    Oğuz Atay / Arşiv (Borges Defteri'nin bu arşivde yer alan önemli belgesi. İlk kez "defter" yayınladı bu belgeyi)

    ***


    Şair Çalışıyor/dergi arşivi
    Şair Çalışıyor/Dergi Arşivi

    ***


    Şiir Penceresi
    "Bir başka bakmak için..."

    ***


    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi
    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi

    ***


    ***


    Mustafa Nazif Fotoğraflar
    Sanat-Fotoğraf

    ***


    "Biri Dergisi- Mustafa Ziyalan
    Sanat-Edebiyat

    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***