Borges Defteri:Edebiyat-Plastik Sanatlar-Sinema- Müzik Eksenlidir...



Orhan Pamuk’un romanlarında Doğu-Batı sorunsalı..// BÜLENT ÇETİNER




Türkiye tarihi bir batılılaşma tarihidir, aynı zamanda batılılaşmaya karşı bir direncin de. Osmanlı İmparatorluğu 19. yüzyılda batının üstünlüğü karşısında bir takım reformlara girişir. Tanzimat dönemi ile başlayan bu batılılaşma serüveni etkisini Türk edebiyatında göstermiş; Serveti Funun, Fecr-i Ati Topluluğu, Milli Edebiyat, Cumhuriyet dönemi edebiyatı ve sonrası çağdaş Türk edebiyatında etkisini sürdürmüş, en özgün örneklerinden birisine Orhan Pamuk’a kadar uzanan bu serüven devam ederek özellikle Türk romanında da etkisini göstermiştir. O yıllarda bir takım alaturka- alafranga tartışması çerçevesinde konuya değinilirken buna koşut olarak geleneksel edebiyattan batı edebiyatına geçişte destekleniyordu.
Ahmet Mithat Efendi’nin Felatun Bey ile Rakım Efendi adlı romanı Tanzimat batılılaşmasının ortaya çıkardığı ilk tipik eserdir. Türk romanının batılılaşmasında önemli bir yeri olan Halit Ziya Uşaklıgil’in edebi olarak ilk Türk romanı sayılan Aşk-ı Memnu batı romanından etkilenerek yazılmış hatta roman kahramanı Bihter Anna Karenina ve Madam Bovary’e çok benzetilmiştir. (Türkçe konuşan ama kendi olamayan birçok ithal kahraman yaratılmıştı o yıllar) Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası başta olmak üzere birçok romanında alafranga züppe tiplerini ele alarak batılılaşmanın yarattığı olumsuz etkilere değinmiş, Yakup Kadri Kiralık Konak Sodom ve Gomore, Yaban ve diğer romanlarında memur ve aydınların batılılaşma karışındaki durumlarını, batılılaşma ile meydana gelen kuşaklar arası çatışma, görüş ayrılıklarına değinmiş, Peyami Sefa birçok romanında doğu-batı çatışmasına eğilmiş, yaşamı boyunca ilgilendiği doğu batı sorununa kültürel anlamda sentezci yaklaşan Halide Edip Adıvar ise milli edebiyat akımında(Sinekli Bakkal, Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye vs.) batılılaşma karşıtlarının durumuna temas etmiş, Cumhuriyet döneminden sonra kendini batılı olarak gören Türk toplumunun kültür farklılaşması karşısındaki tutumunu, sıkıntısını değişik konularla ele alan Reşat Nuri Güntekin Yaprak Dökümü başta olmak üzere diğer eserlerinde konu edinmiş, Ahmet Hamdi Tanpınar en önemli romanı olan Huzur da doğu batı sorununa eğilmiş yer yer uzlaşma gayretine girmiş, Oğuz Atay Tutunamayanlar adlı eserinde doğu-batı sorunsalını hem konu itibariyle hem de romanın yazılışı (biçim, estetik, teknik) açısından da ele almıştır. Kısacası Hüseyin Rahmi Gürpınar’dan Atilla İlhan’a kadar bu sorunsala değinmeyen yazar yoktur.
Türk romanının temel tematiğin batılılaşma olduğunu söyleyen Berna Moran ‘Bizde roman, Batıdaki gibi feodalizmden kapitalizme geçiş sürecinde doğmamıştır. Burjuva sınıfının yani bireyciliğin ortaya çıktığı bir sürecin anlatışı değildir. Batılılaşma hareketinin taklit bir ürünü olarak doğmuştur’ der.
Yüzü batıya dönük Türk aydınının Serveti Funun akımından bu yana değişik biçimlerde batıyı algılaması onu yermesi hatta onu taklit etmesi inkâr edilemez bir geçektir. Bu serüven içerisinde gelenekleri öğrenmiş fakat ona bağlanmamış bir yazar olarak Orhan Pamuk doğu-batı sorunsalını ilk defa farklı boyutlarda ele almıştır.


Kısaca dünya edebiyatında doğu-batı sorunsalı
Doğu-Batı sorunsalı sadece Türk edebiyatında değil dünya edebiyatında da büyük yer bulmuştu. Modern Rus edebiyatın kurucuları olarak anılan Puşkin ve Gogol gibi Rus yazarları batının üstünlüğünü kabul edip Rus dilinde özgün eserler yazmaya başladıklarında etkiledikleri diğer Rus yazarlar arasında Tolstoy, Gorki Dostoyevski, Çehov, Turgenyev gibi yazarlarda bu batı karşısında doğu-batı sorunsalına eserlerinde değinmişlerdi. Bunlar içerisinde Dostoyevski ve Tolstoy en önemlileriydiler. Örneğin Dostoyevski Batıya sevgi nefret ilişkisi ile yaklaşmıştır. Tolstoy da öyle. Eserlerinde sık sık roman kahramanların Fransızca konuşmaları, batı ya öykünmeleri, sürekli Rusya ile Avrupa’yı karşılaştırmaları, seven ve nefret eden kahramanlara rastlarız. Gonçarov Oblomov adlı eserinde Oblomov’u doğulu, bir Alman olan Stoltz’u ise batılı olarak tasvir eder, buna benzer örnekler çoktur.
Kısacası doğu-batı sorunsalı geniş bir yelpazede dünya edebiyatında Salman Rüşti’den Amin Maalouf’a, Halil Cibran’dan Cengiz Aytmatov’a kadar geniş yer kaplar.


Anlaşılacağı gibi...
Anlaşılacağı gibi Orhan Pamuk konu itibarıyla muazzam bir mirasın üzerine kurmuştur romanlarını. Orhan Pamuk batılılaşmayı sadece bir Türkiye tarihi sorunu değil bir edebiyat hatta bir dünya edebiyatı sorunu olduğunu bilir. Doğu batı sorununu bizler-ötekiler, yüzeysel, taklitçi hatta çok soyut olarak ele alan erken batılılaşma romancılarını aşıp bu kavramı felsefi kültürel tarihsel bir yüzleşmeyle yeni simgeleri, işaretleri, birleşme ve ayrışmaları tespit ederek romandaki değişimini buna bağlı olarak dönüşümünü sağlamıştır.
Osmanlı tarihine uzanan onun kalıntıları üzerine kurulan bir ülkenin yukardan merkezi üstyapısal bir baskıyla, Arapçadan Latinceye, dindarlıktan laikliğe, şeriattan medeni kanuna, karma bir dil olan Osmanlıcadan öz Türkçeye, geleneksel giyim kuşamdan kılık kıyafet reformlarına, kısacası gelenekselden moderne geçişin sancılı olduğu gibi ve bu sorunların hala devam ettiği bir Türkiye’yi göz önünde bulundurursak Pamuk’un pek soyut yüzeysel olmayan bir kavramı neden bu kadar önemsediğine de bir anlam vereceğiz. Anlaşılacağı gibi batılılaşma çabaları beraberinde bir kimlik sorununu da getirdi. Yukardan aşağıya yöneltilen yenilikler aşağıdan gelen direnmeyle tuhaf bir kimlikte ortaya çıkarmıştır. Bu tuhaflık onun romanlarının neden tuhaf olduğunu, kişilerinin ise tuhaflık içinde aslında hiç var olmadıklarını gösterir bize. Var olan sadece yazarın kendisidir. Kimlik sorunu Pamuk’un eserlerinde (Beyaz Kale, Kara Kitap ve Yeni Hayat) doğu-batı sorunsalı etrafında ben kimim? Ben ben miyim? Gibi felsefi oyunlarla ikilemlerle de konu edinildi.


Genel bir bakış...
Orhan Pamuk ideolojik kaygısı olmayan bir yazar. Sanat için sanat yapıyor. James Joyce’deki nesnelleşmiş dil(ama Joyce kendi diline çok daha hakimdi)onda nesnelleşmiş her şeye dönüşüyor. İnsanlardan çok nesneleri, eşyaları şeyleri yazan, parçalanmış bir gerçeklikle, hep bir bölünmüşlük ve bulanıklık içinde yalnız, kederli, esrarengiz, gizli, sır dolu, hüzün soluyan, nesnelleşmiş kahramanları hep erkektir. Dostoyevski kahramanları gibi (ama Dostoyevski’nin kahramanları daha kanlı canlıdır) bir labirentin içinde, gece karanlığında esrarlı, gizemli yollardan kimliğini, benliğini ararlar, hep doğulu mu batılı mı olduklarını sorarlar bazen gizli bazen açık. Pamuk’ta birey yoktur adeta, isimleri olan ama kendileri olmayan nesneler haline dönüşmüş bireyin etrafında dolaşan, yansımalar, rüyalar, etkileşimler, kavramlar, işaretler ve semboller vardır ve hep üst anlatıcının söylemek istediklerinin aracı olmaktan kurtulamazlar. Soğuktur, buz gibidir romanları. Onun kurmaca dünyasındaki kahramanları hep yalnızdırlar, hiç acıkmaz, çalışmaz, hasta olmaz, kısacası yaşamdan çıkmamışlardır, sorumsuzdurlar, aşkı beceremezler çünkü romanlarında aşk yoktur (Kar’daki aşk denemesi de karlar altında kalmış grotesk diyebileceğimiz karşıt politik görüşlerin çarpışması altında ezilmiş hayal meyal seçilebiliyor. Seçilebiliyor çünkü onda her şey birer kavramdan ibaret),ağır bir karasevda(melankoli) altında toplumdan soyutlanmış bireyler vardır. Bu belirsizlik içinde kıvranan kişiler baştan böyledir. Yazar kişilerinin neden böyle olduğunu yazmaz. Kişilerin geçmiş hayatı yoktur ve geleceği de anlamsızlık içinde parçalanır. Onda ki bir nesnenin tasviri kişiden daha önemlidir. Yani baştan hayatı kaymış baştan ölmüşlerdir.
Beyaz Kale’den Kar’a kadar ki romanlarında olduğu gibi.
Onun başkenti edebiyatın da başkenti olduğu gibi İstanbul’dur. İstanbul roman kişilerinden çok daha önemlidir. Hatta İstanbul’un kendisi yaşar ama roman kişileri bunu bile beceremezler. Bilgi yüklü bir hesaplaşmayla masal anlatıcılığını seven yazarken hep batıyı düşünerek yazan, evrensel konulara değindiğinde örneğin ölüm, evlilik, aşk vs. bunları yazarken zorlanan, hep aristokrat ve zenginleri yazan, yaşamsal deneyimlerden çok bilgi ve teoriye dayanan çok yönlü romanlar yazan bir yazar.


Romanları üzerine mini minyatürler...
Cevdet Bey ve Oğullarını 19. yüzyıl klasik roman anlayışına bağlı kalarak yazmış, romanın birçok yerinde modern edebiyata da başvurmuştur. Romanını Thomas Mann’ın o dev eseri Budenbrook ailesinin ışığında yazar. Üç kuşak bir ailenin anlatıldığı romanda batılılaşan bir Türkiye’nin değişen toplumu ve değişen bireyleri anlatılır. Batılılaşmanın etkisiyle değişen alışkanlıklar, değişen eşyalar, değişen gelenekler, yeni yapılan apartmanlar, radyo dinletileri, pazar gezileri, değişen bir ülkenin yüzü ondaki estetiğidir. Daha henüz bu romanında doğu-batı sorununa farklı yani felsefi, tarihsel yaklaşmamıştır henüz iç içe geçmiş bir kültür çatışmasının izleri, işaretleri, sembolleri, simgeleri yoktur. Bunu ilk defa Beyaz Kale romanında yapacaktır.
Modernist bir roman olan Sessiz Ev yazarın odaklandığı doğu-batı sorunsalının nasıl bir seyir izleyeceğinin de ilk ipuçlarını gösterir. Deneysel(avangart) roman yazacağının da ilk belirtileri bu romanda görülür. Beş ayrı anlatıcının bakış açısıyla yazılan roman Cevdet Bey ve Oğullar’ından farklı monologlarla, psikolojik tasvirlerle, bilinç akımı gibi anlatım teknikleri ile yazılır. Babaannenin bu sessiz evi bir nevi doğuyu temsil eder, bitip tükenmeyen bir ansiklopedi yazan dedenin doğu ile batı arasındaki uçurumu kapatma gayreti ise bir nevi batılılaşma gayretinin göstergesidir. Biri tarihçi, biri devrimci ve biri de zengin olmak isteyen bu üç torunun istekleri ise bu sorunsalın etrafında 1980 Türkiye’sinin sancılı ve zor dönemine rastlar.
Pamuk bu ilk iki romanında erken batılılaşma edebiyatının izini sürer. Fakat buna artık böyle yaklaşmayacağını Beyaz Kale romanında gösterir.
İçinde sembolik anlatımlar barındıran postmodern tarihsel bir novel (kısa roman) olan Beyaz Kale köle – efendi, Osmanlı-batı, ikizler, benlik gibi konuları işlerken doğu mistisizmini postmodern anlatımla harmanlamıştır. Türk edebiyatının ilk defa postmodernizme geçişi de bu eserle gerçekleşir. Doğu-batı sorunsalının kavramsal olarak anlatımında Yusuf Atılgan, Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay üslup konusunda ve ilk postmodernist izlerini taşımaları bakımında Orhan Pamuk’a en yakın olan yazarlardır veya tersi. Pamuk’un tarihsel romana bakışı bir dönemin tarihini anlatma açısından değil romanı zengin tutmak daha renkli ve canlı tutmak amacıyla tarihi bir araç olarak kullanması açısından farklıdır. Beyaz Kale doğu batı sorunsalına çok farklı yaklaşmak açısından postkolonyal bir masal denemesidir.
Katı bir deneyselliğin ürünü olan Kara Kitap ilk tipik bir Orhan Pamuk romanıdır. Çok katı ve radikal bir dönemeçtir bu Türk romanında. Þeyh Galip’ten esinlenme Galip, tasavvuftan esinlenme kayıp Rüya’sını ararken, Mevlana Celalettin’den esinlenme arkadaşı Celal’in köşe yazıları bu arayışta doğu batı sorunsalının genişletilmesi için bir araç olarak kullanılır, ayrı ayrı pencere açmasına yardımcı olur. Bu arayışların sonunda Galip roman sonunda Celal’e dönüşür, kimliğini kaybeder. Bir arayış, kendini bulma romanıdır da aynı zamanda. Paulo Coelho’nun Simyacı’sı, Antonio Tabucchi’nin Hind Gece Müziği, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ında olduğu gibi ararken kendini bulmak teması, tasavvufta da sıkça işlenmiş bir konudur. 1001 gece masalları, Mesnevi, Tasavvuf felsefesi, divan edebiyatı, Þeyh Galib, İbn Arabi, Gazali, Yunus Emre, Evliya Çelebi, Rumi, Nizami, gibi doğu anlatımları ile batı anlatımlarının bir birine karıştırıldığı, metinlerarası göndermelerle dolu, çok bulanık, net olmayan kara bir kitaptır Kara Kitap.
Toplumcu gerçekçi roman anlayışının reddidir Kara Kitap. Hilmi Yavuz, Tahsin Yücel, Fethi Naci gibi eleştirmenlerin bu kitabı yerden yere vurmaları çok mistik, kaba oryantalist, anlaşılmaz bulmaları belki yıllardır tartışmasız kabul edilen toplumcu gerçekçiliğin yazar tarafından bu kadar yadsınmasıydı. İlk üç romanını anlayan ondan sonra gelen romanlarını hangi kategoriye koyacaklarını bile şaşıran bazı eleştirmenler ve kitap sevicileri onu anlaşılmayan ve okunmayan bir yazar olarakta ünlendirdiler.
Yeni Hayat metinlerarası göndermelerle kurulmuş bir anlatıdır aynı zamanda Batlılaşma çabalarının olumsuz etkilerinin bir eleştirisidir de. Parçalanmış bir gerçeklik vardır bu romanında da. Bir gün bir kitap okuyan ve hayatı değişen anlatıcının kitabın ışığında ilerler izini sürer, bir labirent romanı olan yeni hayat türlü oyunlarla süslenmiş, nesnellikle yazılmış, okuyucuyu imtihana koyar gibi sürekli söz ettiği esrarı ve gizi bulmasını ister. Bir oyundur roman, kişileri ise oyuncak. İnsanın oyuncaklaştırıldığı (nesnelleştirildiği) pek de gerçek kokmayan (O. Pamuk’un zaten gerçeklik kaygısı da yoktur) anlatımlarında kavramlara, nesnelere eşyalara bakan, bakarken de hüzünlenen anlamsızlık içinde anlam arayan kişiler buluruz. Orhan Pamuk önce anlamsız bir dünyayı betimler sonrada bu anlamsızlık içinde yarattığı nesnel kahramanlarını bir anlam aramaya koşturur. Burada Varoluşcu felsefenin Pamuk tarafından nasıl anlaşıldığını da gösterir.
Benim Adım Kırmızı doğu- batı sorunsalını en açık bir biçimde sürrealist bir roman anlayışıyla ele alır. Sürrealisttir çünkü her şey ama her şey konuşur romanında. Bu özelliği ile ne kadar esinlenerek yazıldığı söylense de Umberto Eco’nun Gülün Adı romanından ayrılır. İlk batılılaşmacılar romantik ve taklitçiydiler. Þekilci batılılaşma Osmanlı geçmişinin reddine dayanıyordu, Ziya Gökalp’le beraber milliyetçi bir batılılaşma hareketi başlasa da bu şekilci batılılaşmadan kurtulunamamıştı. O.Pamuk Osmanlı geçmişini rededmekten uzaklaşıp bu tarihin kültürünü romanlarında kullandı (bu yüzden onu Neo-Osmancılık yapmakla da suçladılar). Orhan Pamuk Sessiz Ev’de denediği perspektif anlatımını Benim Adım Kırmızı romanında geliştirirken aynı zamanda hem Kara Kitap hem de Yeni Hayat’ ta olduğu gibi bu kitabında da yazı sanatı, yazının kendisi üzerine de konuşur. Bilgi yüklü olan romanları beraberinde kullandığı üslubun tekniğin akıcılığına da yardım eder. Tarihsel romanlar yazmak bir zorunluluktu sanırım Pamuk için. Doğu batı sorunsalı ancak tarihsel romanlar aracılığı ile daha canlı ve renkli yazılabilirdi. Nakışlara gizlenmiş bir cinayetin yavaş yavaş çözülmesinin masalıdır bu roman. İçerikten çok üsluba önem veren biçimciliğe ve bilenemezciliğe giden bir yol izledi bundan önceki romanlarında da. Benim Adım Kırmızı’yı geç ama çok geç yazılmış bir Türk polisiye romanı olarak da algılamak gerekir.
Türkiye’nin temel sorunlarının yüzeysel (kavramsal)tartışıldığı mekân olarak Kars’ın seçildiği şiirsel bir siyasi tartışma romanı olan Kar, Kafka’nın Josef K.’sından esinlenerek ismini ondan alan kahramanı Ka’nın yaşadıkları anlatılır. Bu romanında diğer romanlarından farklı doğu batı sorunsalını salt politik söylemler açısından ele alır. Roman kahramanı Ka. batının gözüyle doğuya bakar.
Çağdaşlaşma yolunda bir halkın kaybettiklerini de görür kazandıklarını da ben kimim sorusu(beyaz kale, kara kitap) Kar’da biz kimiz olmuştur.
Pamuk’un ezeli bir teması olan doğu batı sorunsalı evrensel olduğu için daha çok yıllar gündemde kalacaktır.
Peki, Orhan Pamuk doğu-batı sorunsalını anlatmakta alnının akıyla çıkıyor mu, onu da Nobel’i almakla kanıtlamıştır sanırım.






Bülent Çetiner


'Cennet Sineması'ndan çok önce!..// B.D





Yıl 1964, Anadolu topraklarından uzak bir köy meydanı. Borges Defteri fotoğraf arşivinden. Fotoğrafı sonsuzlaştıran sanatçının adı yok! Muhtemelen seyyah film ekibinden olan usta bir fotoğrafçının deklanşöründen çıkmış. Gecenin karanlığından yansıyan üçgen bakışlar ve o gözlere kilitlenen beklentiler, umutlar, hayaller..Bir yolculuk öncesini andırıyor, biraz uzun, biraz kısa. Ve bir anda beyaz bir perdeden vuran ışıkla bastıran garip düşünceler. Düşünmek ve tekrar düşünmek.Gözlerinin önünden akan görüntüler. Kesişmeler, gülüşler ve hikayeler. Hızla akan zaman ve mekan karmaşasında tanıdık bir şeyler aramak. "Çünkü" ve "niçin" i bir anlığına dondurarak, insanın sadece birkaç insanın sesinden ibaret olduğunu kavramak...


Yanındaki yabancılaştırmaya kalkışmak... sonra çok eskilerden olduğu görüntüsü aklına geliyor ve yine dışarı bakıyorsun, ardından uzun ve dingin sessizliği yanındaki kişi bozuyor:"kalk artık, gidiyoruz..", film ekibi kasabadan uzaklaşıyor, toprağa sinen ise siyah-beyaz bir düşün sesi oluyor..."Cennet Sineması"ndan çok önce yaşam bulan bir düş..Yokluğa doğru aralanan geçitle, varoluşun tahammül edilir oluşu arasındaki mesafeden...kim demişti "ışık korkutur, pek çok korkutur insanı, sonra bırakıp gider bir de".. Neredesin ey Cennetin Sineması? Neredesin?




Borges Defteri


Kimliksiz Adam..// Leon Felipe













Borges Defteri E-Mag'ı:(Leon Felipe-Kimliksiz Adam-Öykü) okuyucunuza veya arşivinize 1 dakikadan kısa bir sürede indirebilirsiniz.
Link:

(Kimliksiz Adam) Download By MediaFire 250 kbps-1MB


BORGES DEFTERİ


Charles Bukowski..





Kurtuluş Son Durak..// Aytuna Tosunoğlu




Hala böyle apartmanlar olduğunu biliyorum.
Azaldılar belki ama varlar…
Kent yaşamı formalı/armalı güvenlik görevlilerinin çevirdiği steril sitelerin, insan aklı ile dalga geçen akıllı binaların, kameralı kapıların ardına tıkılmışken… İçinde yalnız, hafif paranoyak, düşüncede kısır yaşamlar süre dursun, Yusuf Pirhasan’ın yönettiği Kurtuluş Son Durak filmindeki apartman dairelerinden herhangi birinde yüreğimizi havada patlayan bir kahkaha demetine iliştirerek bıraktık resmen.
Okumuş/yazmış ama bahtsız kızımız Eylem (Belçim Bilgin); kaş alma ile dip boyası yapma maharetinin yanında yaprak sarma dolmayı oracıkta hallediveren cennetlik Füsun (Asuman Dabak) ve onun hepimizin iyi niyetli “abisi” oluverecek kocası Macit (Ahmet Mümtaz Taylan); yatalak babaya bakarak geçivermiş hayatın aralığında mütevazı bir kadın: Vartanuş (Demet Akbağ); evli sevgilisi bir gün onu alacak diye hayal kuran ama en önce kendisi bu hayale inanmayan, kütür kütür bir genç kadın Goncagül (Nihal Yalçın); ikinci evliliğini levye estetikliğinde bir şantör ile yapmış ve onun yüzünden suratı, gözü mor dolaşan bir kadın Gülnur (Ayten Soykök), Gülnur’un boynuz kulağı çoktan geçmiş, sosyal medyacı yeni yetme kızı Tülay (Damla Sönmez); dünyanın hallerine uyamamış, uyamadığı için de kendini viski ile uyuşturan (ukalalığından değil viskinin derecesine güvendiğinden!) genç adam Nejat (Mete Horozoğlu); son olarak genç ve akademili meslekdaşlarının arasında eski kütüklüğünü ısrarla koruyan (çünkü başka bir şeyi yok!) polis komiseri Hüseyin (Yavuz Bingöl)’den oluşan renkli bir kalabalık izleyeceksiniz.
Yönetmen Yusuf Pirhasan’ın yakın plan çekimlerindeki titizliği, akıcı/meraklı ve hatasız kurgusu, ışıkta doğallıktan yana tutumu, ne bir eksik ne bir fazla çerçevelemeleri, Almadovar tadında kadın kalabalığını genel planlarda profesyonelce yönetmesi, oyuncularına güveni sayesinde “olur mu yahu” dedirtecek, bıçak sırtı bir konuyu sürekli zeka pırıltılarını görebildiğimiz bir anlatımla sermesi taze bir film yönetmeni için şapka çıkartılacak bir durum. Üstelik, kadınların patır kütür dayak yediği ülkemizde bu abukluğu kendine dert edinen erkekler olduğunu bilmek güzel.
Senaryosunu Barış Pirhasan’ın yazdığı Kurtuluş Son Durak’ta diyaloglardaki yaratıcılık gözden kaçmıyor. Karakterlerin ağzından dökülen cümleler izleyenin zihninde inceliyor, geliyor ve küt diye hassas noktaya dokunuyor. Filmde bol bol gülerken, aslında buna da gülünür mü dedirtecek bir nokta bu. Böylesine kanayan bir yara ancak böyle bir tedaviyi kaldırabilir...
Bir kaç şapka daha çıkartmak gerek: Demet Akbağ istese oyunculuğu ile herkesin önüne geçebilirdi. Tam tersi olmuş, karakter yapıları sağlam kurulmuş diğer kadın oyuncuların arasında olması gerektiği gibi bir Vartanuş olmuş, duru ve sahici bir oyunculuk sergiliyor. Belçim Bilgin elinden gelenin en iyisini yapıyor, Asuman Dabak’ın kamera onu göstermiyorken bile sergilediği yüz mimikleriyle öyküyü anlatması çok güzel. Nihal Yalçın’ın sahiciliği, abartısızlığı ona Kurtuluş Son Durak filminden sonra oynayacağı filmleri de takip etmemiz gerektiğini müjdeliyor bize. Bir başka şapka da genç oyuncu Damla Sönmez için; filmdeki yorumuyla pırıl pırıl parlıyor.
Yapımcılığını Ayşen Sever’in üstlendiği Kurtuluş Son Durak kadınların yüreğinin yağlarını eritecek, erkekleri heyecanlandıracak sürprizlerle dolu. Kaçırmayın derim.

Aytuna Tosunoğlu
Yazar, Sinemacı


SOPSUZ KAZ OYUNU ..// Enis Batur




1

Dört kare ilerleyeceksiniz. Ama, önce; ayakkabılarınızın bağlarını sıkısıkıya birbirlerine bağlayarak yirmibeş adım, öylece, yürümelisiniz. ( Mokasen giymişseniz, ellerinizi birbirlerine bakar biçimde bileklerinizden, yanınızdaki oyuncuya bağlatıp, çatal-bıçakla bir tavuk bonfile yemek durumundasınız.)

2

Onüçüncü kareye yürüyün. Ulaşınca, otuz saniye boyunca, kollarınızı çırparak, gıdaklayacaksınız. Komşu oyuncu kıçınızın altına bir çiğ yumurta yerleştirecek, oyunun bitimine dek üzerinde oturacaksınız.

3

Bütün oyuncular, erkek ya da kadın, sizi ağzınızdan öpecek.

4

Onikinci kareye kadar yürüyün. Sağınızda oturan oyuncu yüksek sesle yellenene kadar herkes bekleyecek.

5

Burada kalın. Burnunuza mandal takacak ve yirminci kareyi aşana kadar öyle kalacaksınız.

6

Onsekizinci kareye gidin. Karşınızdaki oyuncu gidip pencereyi açacak ve yüksek sele, sokağa doğru, üç kez, “ ben bir gabiyim” diye haykıracak.

7

Gidip öteki üç oyuncuya birer bardak su getirin.

8

Üç kare gerileyin ve gereğini yerine getirmek için mandal bulun.

9

Yirminci kareye ilerleyin. Solunuzdaki oyuncu belden yukarı soyunacak ve oyunu öyle bitirecek.

10

Olduğunuz yerde kalın. Evde rastlayacağınız ilk şiir kitabını elinize alın, 41. Sayfadaki ( o sayfa boşsa 21. Sayfadaki) şiiri kelime kelime, hızla, tersten okuyun.


11

Bir kare ilerleyin. Öteki üç oyuncu pas geçecekler ve siz bu defa tek zar atacak, gereğini yerine getireceksiniz.

12

Öteki üç oyuncu pas geçecek ve siz tek zar atarak, gereğini yerine getireceksiniz.

13

Dört kare gerileyin, gereğini yapın.

14

Siz hariç, bütün oyuncular birbirlerinin çoraplarını giyecek ( giyebildiği kadar) ve oyun bitesiye bu durum süregidecek.

15

Yirmiüçüncü kareye ilerleyin. Bu hamle karşılığında öbür oyuncu, sırayla, size birer galiz hakarette ve aşağılamada bulunacak.

16

Beşinci kareye dönün, gereğini yapın. Burnunuzda zaten mandal varsa, sağ kulak memenize mandal takacak ve oyun bitimine kadar öyle kalacaksınız. ( ilk mandalı yirminci karede çıkarabileceğinizi unutmayın)

17

Olduğunuz yerde kalın. Solunuzdaki oyuncu, cebindeki bütün nakit parayı ( paltosundakiler dâhil) size verecek ve geri alamayacak.

18

Burada kalın. Karşınızdaki oyuncu gidip pencereyi açacak ve yüksek sesle, sokağa doğru, üç kez, “ ben bir gabiyim” diye haykıracak.

19

İki kare geri dönün ve gereğini yerine getirin.

20

Solunuzdaki oyuncu gereğini yerine getirsin.

21

Beş kare ilerleyin. Bu hamle karşılığında, sağınızdaki oyuncunun size dilediği eşek şakasını yapmasına katlanacaksınız.


22

Onyedinci kareye dönün ve cukkaları toplayın.

23

Başınıza gelenler malum.

24

Onikinci kareye dönün, gereğini yerine getirin.

25

Burada kalın, oyuna devam etmeden kahve servisi yapacak, sigara tablalarını boşaltacak, öteki oyunculara sırt masajı yapacaksınız.

26

Eşek şakası sırası size gelmiş durumda.

27

Birinci kareye dönün, gereğini yapın.

28

Bir kare daha ilerleyin. Alt, üst, yan komşularından birine gidip toz şeker rica edecek, bulana kadar kapı kapı çalacaksınız.

29

Aynen öyle yapacaksınız.

30

Onyedinci kareye dönün.

31

Üçüncü kareye dönün.

32

Oyunu bitirdiniz. Bu durumda, öteki üç oyuncu, hep bir ağızdan, şu şarkıyı söyleyecek:

“ dörtten bir daha azız

Biz aslında birer kazız.”


Enis Batur



Cep Meşkleri – Can yay, Can cep dizisi 2005



Independent Literature Journal (Portal) from Turkey

***


Link:

  • FELSEFE NOTLARI
  • 2-felsefe-notlar
    Felsefe Notları; Akşamın sisiyle şafağın ışınları arasındaki ses. Herkes için, Kimse için !

    ***


    P.E.N/TURKEY

    ***


    Hür Yumer
    1

    ***


    ÖMER SERDAR
    mer-serdar

    ***


    ORUÇ ARUOBA
    oruc-aruoba-yasamini-yitirdi-737945-5

    ***


    artist-15
    Enis Batur
    "Benim burada durduğuma bakmayın genç yoldaşım: Burada değilim ben artık, gövdem çürümeye şimdiden başladı, ruhum uçtu ve adresini bilmediğim bir dala kondu..."-E.B

    ***


    Leon Felipe
    batuhan-alpugan-leon-felipe1

    ***


    ***


    TELGRAFHANE,SANAT
    Sanat ve Edebiyat

    ***


    MURAT GÜLSOY
    Murat GÜLSOY | 602. Gece [Kendini Fark Eden Hikâye]

    ***


    ÜÇ RENK
    Üç Renk: renkler, düşler, farklı bir deneyim ve üretim!..

    ***


    Kerem Kamil Koç(SubCulturia)
    kkk
    SubCulturia:"New Media Theory Group" Projesini destekler..."

    ***


    Oğuz Atay/Arşiv
    o-uz-atay
    Oğuz Atay / Arşiv (Borges Defteri'nin bu arşivde yer alan önemli belgesi. İlk kez "defter" yayınladı bu belgeyi)

    ***


    Şair Çalışıyor/dergi arşivi
    Şair Çalışıyor/Dergi Arşivi

    ***


    Şiir Penceresi
    "Bir başka bakmak için..."

    ***


    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi
    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi

    ***


    ***


    Mustafa Nazif Fotoğraflar
    Sanat-Fotoğraf

    ***


    "Biri Dergisi- Mustafa Ziyalan
    Sanat-Edebiyat

    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***