Borges Defteri:Edebiyat-Plastik Sanatlar-Sinema- Müzik Eksenlidir...



Borges Defteri e-Kitap - Proje IX. // Richard Brautigan


More borges defteri
Richard Brautigan şiirlerinden özenli bir seçkiyi barındıran kitap, çevirisindeki akıcılığının yanında, okuruna yeni bir poetic yaklaşımı da sunarak, bir döneme damgasını vuran Amerikan şiirinin en parlak temsilcisini bu kez başka bir açıdan tanıtıyor. Şiirlerinin tamamı(eksiksiz biçimde) henüz dilimize aktarılmadı.Melis Oflas ve Şenol Erdoğan’ın özenli çabalarıyla oluşturulan dosya e-kitap olarak sunulurken, bir noktayı daha vurgulamamız gerekiyor, R.Brautigan’ın hemen hemen tüm yapıtları 6 45 Yayınlarından çıkacak, daha önce yayınlanan yapıtları gibi. Kitabı 1 dakikadan az bir sürede arşivinize, e-kitap okuyucunuza, yazıcınıza aktarabilmeniz için gerekli(her zamanki gibi akçesiz, sadece Siz!) link:
(RICHARD BRATIGAN SPECIAL/E- BOOK ) Download By MediaFire 250 kbps-1MB
BORGES DEFTERİ


Kabul ediyorum!.. {“Estoy de acuerdo..”} // Sufi.





Hakan İşcen’e ithaftır;


Gözleri kapatılmış yaşlı deve, değirmen taşının çevresinde duraksamadan dönüyor. Ölçülü bir ruh haliyle kocaman değirmen taşını up uzun bir ağaç gövdesinin ekseninde hareket ettiriyor.
Dikey taş, yatay taşın üzerindeki keten tohumlarını eziyor, çıkan yağ ince bir geçitten ahenkle süzülerek huni aracılığıyla depolanıyor, bölgenin ressamları değirmenin has müşterileri arasındalar(ne hikmetse!). Loş ve nemli ortamda devam eden bir kadraj ve gözleri kapatılmış sakin bir deve, kesintisiz döngü. Bütün bunlar, yanı başımda bulunan ve olup bitene tanıklık eden Rosa’yı sersem edecek nitelikte.
Rosa sonunda dayanamıyor beklediğim soruyu patlatıyor:
-“neden devenin gözleri kapatılmış?”
O an sanki bir anlığına tıpkı Kafka’nın “dönüşüm” analiz diliyle spontane yanıt vermek zorunda kaldım:
-başı dönmesin diye!
-“Hadi, ya, o kadar mı?”
-değil elbet, bazen çevremizde izlediğimiz, bazen de merkezinde kendimizi bulduğumuz ve sabit bir eksen çevresinde kader örme, döndürme ağıdır işte gördüklerimiz, hissettiklerimiz, kimi zaman görmüyoruz ya da görmek istemediğimizden, öyle tahmin ediyoruz ki sonsuzluğa, sonu olmayan bir doğrultuya uzanıyor, yol alıyoruz, bazen titreriz, çekiniriz, korkarız ya o an birisi gözlerimizdeki bandı açarsa, yol ve menzili şaşıracak mıyız? Hakikat başımızı döndürecek mi? Ve oracıkta hareketsiz donup kalacak mıyız diye. (içimden “sen yine o baştaki sözümü kabul et”, diyemedim, yandaki yüksek masanın üzerine tırmanarak devenin gözlerini okşayarak kulağına fısıldadım “yeni bir şey yok, inan bana”..). Uçurumu sevenin gözleri ister kapalı ister açık olsun, tipomorfik varoluşun karşıt akar suyunda yol alma deneyimidir. Muammaya ulaşmak için bunca desiseye ne gerek var? Bu denge bazen formel paradokslar olmadan gerçekleşmiyor.
-“öyle mi?”
-bilemem, bilsem, hemen söylerdim, çünkü bu saatten sonra sana ve bana azcık “söylence” gerekiyor.
-“Estoy de acuerdo..” (Kabul ediyorum).
-istersen etme!..

Sufi.



" Sütte ne çok kan.." // B.D.M.G




Dünya ne bir sistem ne de bir organizmadır. İçerdiği kaos’un derinliği, bakış açısı ne olursa olsun, indirgenemez ya da yeniden özümsenemez. Peki madem bütünle uyumlu olacak hiç bir şey olmayacaksa, bütünün kendisi var olabilir mi? Kötülükle eşitlenen ve bir çeşit boşlukla isimlendirilen bir dünyada yaşamın dördüncü ve son ışık perdesini boşluğun boşluğundan çekip çıkarmak çok mu zor? Ölüm, öznenin egemen olmadığı, onunla ilişki içinde özne olmadığı bir durumdur, hele ki bir kirli tezgahın pençesinde yere düşen yaşam unsuru kimin, neyin karşısında o yaratıcı coşkunluğunu, baskınlığını haykıracak? Enis Batur’un dediği gibi “Sütte ne çok kan” durumundayız. Saçma sapan ontolojik sorgulamalara da girmeyeceğiz. Burada, şimdi; niçin şimdi, ve şurada değil burada gibi sorgulamalar da derdimizi değil, sadece Bulanık dertlerimiz, fizyolojik endişelerimizin cirit attığı bir fırtına bahçesinde ve boşluk ve boğulma ikilemini gırtlağımıza dayatan sistemin kendisiyle beraber tüm işbirlikçi tezgah ustalarına karşı yitik ve karanlık bir kıyıdan o dördüncü umut dehlizine karşı haykırıyoruz.. yoksa çok iyi farkındayız ve o eski deyimi bir kez daha paylaşmayı biliriz: ‘ hayat, bizi ölü gömücü olarak değil, gömülen ölüler olarak taşımaktadır’, kan akıntısına karşı, varoluşa karşı “eczanelerde hiçbir özel ilaç” yoksa bile, sesimiz var!

Borges Defteri Moderasyon Grubu


OMEGA..// Ulus Fatih




Ölüm, zamanı anımsamaktır… Elektronik etiketler, kameralar, barkodlar ve siborgsu bireyleriz. Ölümsüz mutantlar!.. Mekânsal strüktür, arabalar, otoban gelincikleri, farlar ve karanlıkları severiz. Dünyanın dönmediğini belirleyenleri de!..
Dün Pencali, Gulan Bulağı ve Shanda’ya gittik. Dağın eteklerinde atın gölgesi, pençesinin izi ve dizi görünüyordu. Tan ağarırken Pol Dokter, Lahicana ve Zülbin’e geldik. Zencan ve Lengrüd’ü gördük
Ölümsüzlük, zamanı unutmaktır!.. Seks ve seksen bağlaşıktır diyordu Maria!.. Rankuh, Kereceband, Muskabat, Ramsar ve Mazanderen’de renk körlüğü artıyor. Tatarlar, Nogaylar, ve Lorlar da salgınlar var.
Çok sonra, zıt yönde ve eşit uzaklıkta iki ot yığınıyla Buridan geldi. Spektaküler oyuncular, postizm ve silah yapımcısı tanrılar diye bağırdık. Tırnaklarını magmada boyayan ve alınlarında mühür olanlar vardı!.. Milet dilinin, Helen diline dönüştüğünü görüyorduk. Manipülatif şeyler, halk ve hakseverlik ve Nefi’yle Murat göz gözeydiler.
Peygamberler Arap kıstağında çoğalıyordu!.. Siriuslu El Maktul, Heyakil-ün Nur ve iki serasker birbirine girmiştiler. Nasırı Dinillah bütün kavgacıları ayırıyordu. Mistik melameti ve fütüvvet, balina çığlığı ve Denver bir türlü ayrılmıyordu. Zağanos’a varır varmaz, gözlerim toprağa düştü ve beni katleden Eyyubi meliki Zahir’dir dedim!.
Zencan’da doğan, koordinat ve ordinatları bulan yanıma geldi. Suhreverdi, Hayy bin Yakzan’ı okuyordu. Berkyaruk birden durdu. İbn Tufeyl ağyar ile ‘Ruhun Oğlu Hayattır’ diyordu. Keldanî ve Hindu hikmeti göklerde çarpışıyor!.. Kelamullah kan ve toz içinde!.. Cümle Sümer repertuarlarını hakem belledik. Merih’le Dilmun cenneti tapınağımızdır dedik. Teşup dile geldi -göğün fırtınasıdır kendisi- insanoğlu hareketli birer Oblomov yığınına dönüştü!.. Müzik ideolojileri oldu. Demon İlliyanko görünmez tanrılarıdır. Arif katıyla, sürüyle Bosch buna karşı çıktılar. Locke, kader tanrının insana verdiği bilme gücüdür dedi. Kahir nurlar ve proton parladı o an ve Batlamyus’la müon geldi!.. Gilan ve Sakalibe yöresi aydınlandı. Yorumcu Şehrezori ve nur uknumları, sevinçle bakıştılar. Karmatiler karnavalı başlatacaktı ki Alejandro Daneri geldi mi dediler. Kalabalıkta zırhını rehin veren Muhammed’i gördük, beytülmalla lykeonlar kuran Ömer’i…
Nötrino kentler ve metropoller uyuyordu yine de!.. Helenistik matrisler ve partiküller sızmak istiyordu ama surlar geçit vermiyordu. Yurtluklardan Pertevname’yi okuyan Kabir geldi. Avarifi Maarif daha iyi diyordu. Mısır hermetizmi tanrıları öldürmemize izin verdi, yoksa yok olacaktık dedim.
Von Economo sinir hücreleri zayıflıyor, Karina ve fononlar sönmek üzere, reovirüsler Ockham usturasını unuttu, adenovirüsler kaçışıyor, vaksiniya tümör hücresi kaldı mı ki… Fermilablar da vivipar özelliği ve hypotheses non fingo vardır ve şeylerin formülü yokluktur diye sayıklıyorduk.
Bir yerde var olan her yerde vardır...
Zaman her şeyi yıkıyor ama dizelerimiz iyiye gidiyor.
Sanatımız gelişiyor.

Denize inen uçan daireleri görüyor musun!
Yoksulluğun propagandasını yapıyor gibiler.
Foramina birlikleri onlara yardım ediyor.
Şarap Mesih’in kanıdır ama Müslim olana günahtır diyen kim…

Tanrım; Tanrı geldi!.. Kızılca gülümseyişler… Ve utanmazca suratına, Bosch boştur dediler... O ara biri ağladı.. Ve Tanrı kulağına, üzülme laedri; ‘Düşleriniz dilinizdir’ diye fısıldadı!..


ULUS FATİH


OSİP MANDELŞTAM’A MEKTUP.. // Ahmet Ada





Kardeşim Osip Mandelştam,
Mersin, 22 Şubat 2008

Bugün şiirlerini okudum. Ormanın, ağacın, kuşun ruhunda
dingin sesini duydum.. İki adım ötemde deniz uykudaydı. Sen
coşkulu değil ama, dingin, durulmuş, lirik sesinle ruhumu
doldurdun. Sesin gecenin müziğiydi. Türkçenin kıvılcımı,
tartımı, rengi, kokusu sözcüklerine sinmişti. Şiirlerini Türkçeye
çeviren Cevat Çapan ile Seyhan Erözçelik’in arınmış, dupduru
Türkçesi imgelerini parlatıyordu. Dilinin metaforları bir düş
evreni oluşturuyordu. Metaforlarına dokunabiliyor, şiirsel
söyleminin kurucu düzlemlerini görebiliyordum. Çok büyük bir
vadinin bir ucundan, kargaların, böceklerin, çekirgelerin,
yaprakların, kırlangıçların soluk alışını, seslerini, sessizliklerini
duyuyordum. Bir tambur sesine akarken kuş sürüleri.

Şiirine karışan Batyuşkov’un küstahlığı işte: “Saat kaç” diye
soruyorlar, “Sonsuzluk” diyor o da.” Sonsuzluk buluşturuyor
ikimizi Osip. St.Petersburg’un kışları, Anna Ahmatova’nın karlı,
dingin sesi, “Kamen” ile “Tristia”nın çılgın lirizmi buluşturuyor
ikimizi.

Osip kardeşim, 1934’te Stalin’le ilgili bir şiirin yüzünden
tutuklandığını yazıyor belgelikler. Sonra ‘sürgünler’ gelmiş başına.
Ayrılıkların, vedalaşmaların ruhunda yarattığı fırtınaları
düşünebiliyorum. 1938’de, üçüncü kez tutuklandıktan sonra
neler çektiğin, nasıl öldüğün bilinmiyor. Nadejda şiirlerini
ezberlemeseydi yok olup gideceklerdi. Ruhun, Nadejda’nın
ruhu acılarla kavrulmuştur, biliyorum, hissediyorum. Karlı kış
geceleri ruhum ruhunla buluşuyor. Niçin bu sessizlik? Biz ne
yaptık insanlara? Eşitliği, adaleti, özgürlüğü çağırmak mıydı
suçun?

“Mutluluğu hesaplamayı sevmiyorum” diyorsun. Ne kadar
mutlu olduk ki şu yeryüzünde? Acılar, kardeşlik acıları,
yeryüzünde sürdükçe mutluluk yok bize. Gülümsemeyi bile çok
görüyorlar. Avluların taş duvarlarından zeki imgelerimiz geri
dönüyor.

Osip, kardeşim, ağır ağır yaklaşırken ilkbahar, gecenin bir
vakti bu mektubu yazıyorum. Akdeniz’e kıyısı olan Mersin’de.
Tam da şiirimin coşkulu lirizmden dingin, sessiz, kadife gibi
yumuşak bir lirizme geçişini Kantolar ile Yeni Kantolar’da görüp
de kendi kendimi kutlarken. Öte yandan Cevat Çapan ile
Seyhan Erözçelik, senin şiirlerini Türkçe söylemekle ne iyi
etmişler. Başkasının maskesini takıp onun ağzıyla konuşmak
gibi bir şey şiir çevirisi. Seni yetmiş yıl sonra, senin ağzınla
Türkçe okumak ne kadar güzel bir şey.

Osip, kardeşim, gecenin laciverdine karışan kalem mürekkebi
dağıtıyor. Bunu görüyorum. Uzakta, dünyanın gündüz olan
bölgesinde, bir koruda, böğürtlen toplayan çocuğu da görüyorum.
Sessiz çocukluğum bu belki belleğimin derinliklerinde.
Antakya, İskenderiye gibi Akdeniz kentlerini dolaşan Kavafis
geliyor aklıma. Onun çocukluğu, benim çocukluğum, senin
çocukluğun, ah o ‘kurt köpeği yüzyıl’da kalıyor. Senin şiirin
ruhunun derinliklerini gösteriyor.

Osip, kardeşim, şiir yine bu yüzyılda da şairin duruşuyla,
tavrıyla kesişiyor ve anlamlanıyor. Senin şiirin dünya şiirin
sesine, dokusuna karışıyor. Yaz olsun da leyleklerin yürüyüşünü
görelim. Birbirinin peşi sıra ördeklerin koşuşunu. Dünyamız
Osip, sevgisini gösteremeyen insanlarla dolu. Şiirin işi gücü
onlara ulaşmak olmalı, değil mi? Şairler arastasında, yaralarını
saracağımız, acılarla dolu yaşamlarımıza bakacağımız yerde, ne
yazık ki sevmiyoruz birbirimizi Osip. Bu durum, ne kadar tuhaf
değil mi?

Sevgili OsipMandelştam, canım kardeşim, bugün şiir, ‘insanı
çoğaltarak’ yeryüzünün sesi oluyor. Bugün şiir, benliğin,
kendimle ötekinin arasındaki ilişkinin sesi, duyarlığı oluyor.
İnsan ruhunun dibini ve doruğunu gösteren bir şey. Olanakları
da genişliyor. Sözcükler, boşluklar, imgeler dünyası, aslında
insanı anlamlandırmak, yaşama gücünü dirimsel tutmak için
var. Değil mi? Bütün poetik parametreler de insanlık için var.
Değil mi? Sen yaşamını vererek ödedin insanlığa borcunu. Bana
gelince, başta dünya şiirinin büyük ustaları olmak üzere, senin
ve Sergey Yesenin’in lirik şiirlerine, şair olarak dik duruşuna
borçluyum.

Ruhunun güzellikleri şiir yontan ellere yardımcı olsun.




Ahmet Ada


3 Şiir...// Şafak Çubukçu




Ölümsüz Rüzgar


Zamandaş kuş,
aynı ölüme yürüyen karınca,
kireçli gövdesi ile toprağa gülümseyen
kalender-ağaç.
Niye sizleri yakın bulmuyorum kendime ?
bizlerden sonra da esecek
şu ölümsüz rüzgar kadar.


YALIN YALANLAR

Havada kök-salmış böğürtlen,sıcaktan
kavrulan toprağa mor bakışlarla gülümsüyor
rüzgar,bir soluklanma ve gülme çağrısı
oyunbaz dikenlerini izlerken gururla geçenler.
Seni buraya getiren o tasarlanmış düş
yeni bir yaşam,yeni bir söz-kaynağı umuduyla
kandırmıştı yorgun ruhunu,
bildiğin nesneleri bilmediklerinle değiştirecek,
bir tinin çiçek-yalımı ile yakacaktı eski kanatlarını.
O bungun nesne-cehennemini anıştırıyor oysa
hala kör-bellek,ve bir kalem, bir masaya benziyor
bu mor bakışlı diken ve böğürtlen.





Yeni bir Dil

Bütün sözcükleri unuttum
ama konuşabiliyorum hala
ayna buğulu,ilençli bir ışık
usulca yakıyor boğazımı.

Bütün geçmişimi unuttum
nerede doğduğumu bile
gövden, kör bir bellekti
her dokunuşta unutuyorum yine.

ŞAFAK ÇUBUKÇU


Independent Literature Journal (Portal) from Turkey

***


Link:

  • FELSEFE NOTLARI
  • 2-felsefe-notlar
    Felsefe Notları; Akşamın sisiyle şafağın ışınları arasındaki ses. Herkes için, Kimse için !

    ***


    P.E.N/TURKEY

    ***


    Hür Yumer
    1

    ***


    ÖMER SERDAR
    mer-serdar

    ***


    ORUÇ ARUOBA
    oruc-aruoba-yasamini-yitirdi-737945-5

    ***


    artist-15
    Enis Batur
    "Benim burada durduğuma bakmayın genç yoldaşım: Burada değilim ben artık, gövdem çürümeye şimdiden başladı, ruhum uçtu ve adresini bilmediğim bir dala kondu..."-E.B

    ***


    Leon Felipe
    batuhan-alpugan-leon-felipe1

    ***


    ***


    TELGRAFHANE,SANAT
    Sanat ve Edebiyat

    ***


    MURAT GÜLSOY
    Murat GÜLSOY | 602. Gece [Kendini Fark Eden Hikâye]

    ***


    ÜÇ RENK
    Üç Renk: renkler, düşler, farklı bir deneyim ve üretim!..

    ***


    Kerem Kamil Koç(SubCulturia)
    kkk
    SubCulturia:"New Media Theory Group" Projesini destekler..."

    ***


    Oğuz Atay/Arşiv
    o-uz-atay
    Oğuz Atay / Arşiv (Borges Defteri'nin bu arşivde yer alan önemli belgesi. İlk kez "defter" yayınladı bu belgeyi)

    ***


    Şair Çalışıyor/dergi arşivi
    Şair Çalışıyor/Dergi Arşivi

    ***


    Şiir Penceresi
    "Bir başka bakmak için..."

    ***


    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi
    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi

    ***


    ***


    Mustafa Nazif Fotoğraflar
    Sanat-Fotoğraf

    ***


    "Biri Dergisi- Mustafa Ziyalan
    Sanat-Edebiyat

    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***