Borges Defteri:Edebiyat-Plastik Sanatlar-Sinema- Müzik Eksenlidir...






Kitabın ilk şiiri “ateş topu”,

“bangır bangır bir sessizlikle bakıyorum gözlerinize” dizesiyle başlıyor. Sessizliğin hükümranlığında susarak, konuşmak. Şair yazmaya en zor olanı seçerek başlamış ki bu sessizliği Mevlâna’nın “Susmak; mânâ eksikliğinden değil, belki mânânın derinliğinden” ifadesiyle örtüştürerek tanımlamak mümkündür.


“bir kokuya gider gibiydi yolculuklar

bir yanı uçurum bir yanı dağ

ebruli çark çalımıyla

gözlerinde bin ömür sustuğunun”



Şair için susmak sanki ateşle eşdeğer bir eylem gibi.



“dedi:

bak! aç da pencereyi

nasıl da ateşler içinde düşeceğim! içine şimdi”



“içim yanan koru/sudan susuzluktan tutuşturması”



“kök tanrı korusun/kim!/hangi boncuk teriyle/bu ateşi söndürecekse” dizelerini ve kitabın ilk şiirdeki “ateş topu” imgelemesi yanmayı değil tam tersine arınmayı çağrıştırıyor. Gerek mitolojide gerekse birbirinden farklı kültürlerde bazen tanrı yerine konulan ateş, kimi zaman aileyi ve evi, çoğu zamanda saflığı ve yenilenmeyi, Türk toplumundaysa temizliği ve arınmayı sembolize etmiştir.



Kitabın ilerleyen sayfalarında saflık ve arınmanın izlerini “çocuk kokan esvap” şiirinde;



“ellerinle diktiğin bohçaya/ser şöyle yatır gençliğini/katlanan bir zamanı iyi sakla ki/

duymak ister gün gelir de/anasının kokusunu bir hayırlı evlat/koklar/ belki o saf o hâlâ



dizelerinde buluyoruz.



Keskin; şiirlerinde sadece çocukluğa ve geçmişe değil zamanın akışkan ırmağında hem bugüne, hem de geleceğe kadın duyarlılığıyla dokunuyor. “her yar derin coğrafya” şiirinde şükreden, “göze gözü” şiirinde “sırda sır olup, ölmeyi bildik” diyebilen şair “cemre” de “düşsem düşmüşe cemre olsam” dizesiyle düş imgesini çok katmanlı, çok anlamlı, çok dalgalı bir faza dönüştürmüş.



Yaşamak ve insana dair hâllere dokunmak, sorgulamak Ayşe Keskin şiirlerinin vazgeçilmezi. Nitekim “aslında bizde yaşamayı bilirdik” şiirinde başlığı bir anahtar gibi çevirdiğinizde kapalı gibi duran, düşündüren söylemindeki sis perdesinin aralandığını görüyorsunuz.



hepsi dilsiz

dediler:

“kirdik deri yüzen kansızlara ter

kuyusu soğuk İçine inilen derinlik

yürek neşterinde delik deşik

içtik, kadifeden keseydik

hepimiz aslında kulpu kırık şiirdik”



Metin Güven Onaltıkırkbeş Dergisinin 22.Sayıda yer alan “Şiir Nasıl Okunmalı” başlıklı yazısında şöyle diyordu:



“Şimdi denecektir ki;
Okuru bu kadar yormaya gerek var mı?
Bence var:
Neden var?


Çünkü ülkemizde, hem de dünyanın çeşitli ülkelerinde farklı dillerde yazılan ve okurun önüne gelen şiir son derece karmaşık ve biraz da kapalı bir şiirdir. Bu doğaldır; zira dünyanın hemen her ülkesinde insan ve insan ilişkileri bilinen (belki de bilinmeyen nedenlerde) karmaşık bir çizgiye gelmiştir. Bu durum yaşarken bizleri zorluyorsa; yazıldığında ve okunması gerektiğinde daha da zorlayacaktır”



Yazıyı; şairin dokuz bölüme ayırdığı şiirlerine ait kitabının 8.Bölümün de yer alan son şiir “sonsuz hiçlik” den final dizeleriyle sonlandırmak istiyorum.



“derin

olmanın ağır yüküydük

sonsuz hiçlikte”



Fatih Yavuz Çiçek


Cemil Meriç ve Düşünce Ekseni..// M.Muşta





Cemil Meriç, edebiyat ve düşüncenin hemen her alanında eserler veren çok yönlü bir düşünce ve sanat adamı. Bu iki yönü birbirini etkilemekte; sanatçı coşkunluğu düşünce eserlerine ilham ve hız
verirken edebi çalışmaları da düşüncenin kılavuzluğunu yansıtıyor. Ele aldığı problemlere disiplinler arası yaklaşabiliyor. Geniş kültürü ve eşsiz entellektüel yetenekleriyle umulmadık sentezler meydana getirebilmekte.

Cemil Meriç, RusselPin Witgenstein hakkında söylediği gibi, sadece sekiz beş mesaisi yapan bir düşünce adamı değil. Düşünme ve üretme hayatının gayesi halinde. Hayat çizgisi onu çoğu zaman en olumsuz şartlara doğru sürüklerken, düşünce hayatımızın belli başlı bütün alanlarına girmesini de sağlamış. Antakya'da doğması konuşulan
Arapçaya intibakını, Fransız okulunda okuması Fransız kültürüyle temasını mümkün kılmış. Genç yaşta materyalizmi, sonra da marksizmi kabulü, onun uzun süre başka felsefi arayışlara kapısını kapamasına, ama kendini bu yönde derinleştirmesine yol açmış. Cemal Meric'in bundan sonraki entellektüel serüveni, gözlerinin kapanmasına ve maddi bakımdan olumsuz şartlar içinde olmasına rağmen oluşmakta. Marksizmin
kökleriyle ilgili yaptığı Saint Simon ve Prudhon ile ilgili incelemeleri, sonra Hint Edebiyatı ile ilgili yaptığı çalışma. Son yılları bu büyük birikim içinde kültürümüzün çeşitli alanlarına ait özgün çalışmalarını yansıtıyor.

Cemil Meriç edebiyat, tarih, sosyoloji gibi disiplinlerin çeşitli alanlarıyla ilgili yazılar yazdığı gibi felsefenin çeşitli disiplinleriyle ilgili araştırmaları da var. Bunlar arasında en önemli katkılarının kültür felsefesi bakımından olduğunu söyleyebiliriz. Denemeci bir düşünür Cemil Meriç. Bir tür aşılama yöntemiyle çalışır.
Çeşitli yazarların görüşleri, onlardan alıntılar, onlara ait yorumlar, yazılarında bazan birbirinden ayrılması zor bir bütün teşkil ederek kaynaşırlar. Cemil Meric'in incelediği konular üzerinde çeşitli çalışmalar yapılabilir. Burada Cemil Meric'in Türk düşünce hayatı ve aydının durumu ile ilgili düşüncelerinden örnekler vererek, onun düşünür yanını ortaya koymak istiyoruz.

İlk olarak Cemil Meric'in düşünce tarihimize ait yaptığı bir değerlendirmeyi ana hatlarıyla özetleyeceğiz:

Cemil Meric'e göre "Ondokuzuncu asra kadar Osmanlı ülkesinde bir ortak şuur vardı: İslâmiyet. Vahye dayanan bir hakikatler bütünü... "Avrupa'nın maddi fetihleri, çöküş devri ulemâsını afallatır. İslâm'ın inkırazı, hikmetine akıl erdiremedikleri bir gazab-ı ilâhidir. Susar ve sahneden çekilirler. Yerlerini Avrupa'nın imal ettiği yeni bir insan tipi alır: Müstağrib. Hem suda hem karada yaşayan bir hilkat garibesi giderek büsbütün kopar mazisinden. Artık ne Asyalı, ne Avrupalı'dır. Ne müslüman, ne Hıristiyan... "Batının sosyal ve politik tarihi bilinmeden ideolojileri kavranabilir mi? İdeoloji bir bütündür... "Kaldı ki müstağripler bu ideoloji enkazını nasslaştırırken Batı'da yeni yeni çelişkiler beliriyordu...

"Batılaşmak, Batı irfanı ile kaynaşmaksa, batılaşmamıştık. Batı medeniyeti liberalizme dayanıyordu. Liberalizm sanayileşen Avrupa'nın, başka bir deyişle burjuvazinin dünya görüşüydü. Bizde ne sanayi vardı, ne burjuvazi... Avrupalıyı tanımıyorduk, ama kendimizi de unutmuştuk. Korkuyorduk düşüncelerdren, zirvelerde dolaşmamız yasaktı. Batı'yı batı yapan düşünce fatihlerinin yalnız ismini biliyorduk... 60'lardan sonra sedler yıkıldı, izm'ler bulanık bir sel gibi aktı ülkemize... Yasak bölge kalmamıştı artık. İslâmiyet de serbestti, sosyalizm de.

"İslâmiyet serbestti ama müstağribler için bir abesler yığınıydı, din gericilikti... "Sosyalizm, Tanzimatla başlayan batılılaşmanın, Cumhuriyetle kökleşen laik ve pozitif düşüncenin en efendice, en tabii sonucu değil mi? "Bir anlamda ilk defa batılaşıyorduk. Marx, bütün eserleri dilimize çevrilen ilk ve son batılı yazar... Okuyan gençlik düğüne gider gibi ölüme koştu, sosyalizm uğruna. Bilmiyordu ki,

1. Hiç bir düşünce bir ülkeden ötekine olduğu gibi aktarılamaz.
2. İnsan düşünce için değil, düşünce insan içindir.
3. Batan bir ülkeyi bir anda kurtaracak hiçbir sihirli formül, yani izm yoktur.
4. Avrupayla aramızda aşılmaz bir duvar var. Doğu, kapitalist için de, sosyalist için de sömürülecek bir alandır. Doğulu ise bir yarı insan, şüpheli bir yandaş, tek kelimeyle düşmandır.
5. Zilletten kurtulmanın tek yolu haysiyetimizi ispattır. Haysiyet, şuur ve fedakârlık demek. Şuur hiç bir kiliseye bağlanmamak, her vesayeti reddetmek, kapılarını her ışığa açmak demektir. Fedakarlık ise inandığı değerler uğruna her çileyi göze almak, hatta ölümü
bile...

"Marksizm de dışardan gelen bütün ideolojiler gibi bir felâket kaynağı olmuştur. Çünkü çocuklarımız hazırlıksızdılar. "Ama marksizm şuurlanmamıza da yardım etmiştir. Evet. Türk insanı papağan batıcılıktan gerçek batıcılığa marksizmin sayesinde geçebilmiştir... Batı'dan icazet almadıkça Batı'yı tenkit edemezdik. Marksizm bize bu
icazeti verdi. Yani şuurumuza takılan zincirleri kırdı ve Avrupabüyüsünü bozdu." (Mağaradakiler 32-7)

Cemil Meric'in özetleyerek aldığımız bu yorumları, onun farklı düşünce yapılarının içine girebilme gücünü ve değişik disiplinlerden nasıl faydalandığını göstermektedir. Onun düşünce hayatımızın problemleriyle yakından ilgilenmesinin bir sebebi de onun düşünce anlayışıdır. Cemil Meric'e göre "hiç bir tefekkür hasbî değildir. Düşünce, bir meydan okuyuşa idrakimizin verdiği cevaptır. Düşman bir tabiat, düşman içtimai sınıf veya düşman bir topluluk... Hasbî düşünce ana
tezadlarını halletmiş cemiyetler için bile lükstür ona göre. "Evet düşünce adamı bir zümrenin emir kulu değildir, hiçbir merkezden talimat almaz. Bir partiye bağlı olmayabilir. Ama tarihe angajedir, kucağında yaşadığı topluma angajedir. Yani vatandaş olarak vazifeleri vardır: Belli savaşları kabul etmesi, belli tehlikeleri göze alması lâzımdır. Bir devrin şuuru olmak zorundadır..." (Mağaradakiler. s. 72
vd.)

Cemil Meriç bu düşünceler içinde yazılarında kültür ve düşüncenin çeşitli problemlerini ele alır. Bir yazısında "Bizim ne nebatlara karşı sevgimiz, ne kitap düşkünlüğümüz var. Ama insanlığı ilgilendiren en büyük, en hayati davalar karşısında ondan çok daha sağır ondan çok daha körüz." diye şikâyet eder. Sonra bunun sebebini çeşitli tabulara bağlar: "Tabular, tabular. Her kapının arkasında elinde bıçak bekleyen dilsiz bir harem ağası. Düşünme! Düşüneni iftiranın ve sefaletin lâğımında boğduktan sonra ellerimizi yıkayıp, "efendim, bizde filozof yetişmiyor" diye ah-u vahlar" (Jurnal,214).

Bunun temellerini araştırdığı bir yazısında ise Yeniçeri ocağı ve ulema ilişkisine değinir. Yeniçeri kışlasını topa tutan H. Mahmud, ulemayı tarihi müttefikinden mahrum bırakarak düşünceyi felce uğratmıştır. "Ülke mukadderatına, intelijansiya hükmedecektir artık. Avrupa'nın zâde-i melaneti olan ufuksuz ve köksüz intelijansiya,
İslâmî tefekkür ciyadet ve hayatiyetini kaybeder. Batı'nın ve Batıcıların taarruzu karşısında kalıplaşır, katılaşır." (Kırk Ambar,
425)

Aynı hadiseyi bir günlüğünde daha sonraki gelişmeleriyle dile getirir: "1914 savaşında şehir dolusu aydın kaybettik. O savaşı yedek subaylar yaptı. Yedek subaylar yani intelijansiya." Aydınlara yönelik çeşitli baskılardan örnekler veren Cemil Meriç şöyle bağlar: "Harman beygirine verilen hürriyet, aydına ihsan edilen daha büyük ve daha gerçek. Aydın yani başkasının kafasıyla düşünmeyen, yani hiç olmazsa çok kaba mitleri ve "mystifıcation"ları yutmayan. Zavallı kinlerimiz!
Meşrutiyet aydını için, frenkleşmiş Meşrutiyet aydını için, düşman islâmiyetti. Korkunç bir şaşkınlık içindedir o aydın... Yani bizde "athe'e", düşünmemek için Allah'ı inkâr eder, meseleyi basitleştirir böylece. Düşünmemek için müslümandır, doğmaların gölgesinde şâd, uyurda uyur." 11.8.1963 (Jurnal, 215)

Cemil Meriç bu hazır reçetelere yönelen günümüz düşünce adamının eski örneklerinden daha sığ ve hazırlıksız olduğu, problemlerin adeta dışında kaldığı kanaatindedir. Rıza Tevfik'in yarım kalan "Kamus-ı Felsefecinden ateizm maddesi değerlendirdiği bir yazısında parlak lafızların altında saklı derin bir acıyı sezer gibi olduğunu belirtir. Ona göre cumhuriyet öncesi aydınlan, yalnız erişilemeyecek bilgi irtifaları ile değil, tereddüt, şüphe, isyan ve çileleriyle de ilerdedirler. Sonra Rıza Tevfik'in üstünlüğünün nereden geldiğini sorar. Rıza Tevfik Batı dilleri yanında Arapça ve Farsça'da bilmektedir: "Yani hem yaşadığı dünyanın irfanına, hem de Avrupa'nın irfanına konmuş"tur. "Rıza Tevfik'in kaynaklan arasında, Voltaire'in
"Felsefe sözlüğü", Frank'ın "Felsefi İlimler Kanunu", "Grande Encylopedie", Draper'in "Avrupa'nın Fikri Tekâmül Tarihi" kitaplan vardır: Fakat aynı zamanda "Üstad nice kelam kitaplan okumuş, Doğu'nun şairlerini konuşturmuştur." (Kültürden İrfana, 208)

Cemil Meriç düşünce tarihimizde aydınlar hakkında yapılan bir çok değerlendirmenin yanlış, bir çok kavganın da manâsız olduğu kanaatındadır: Ona göre "Düşünce tarihimizin faciası, birbirini anlamak, birbirini tamamlamak için yaratılmış aydınların bütün güçlerini birbirini yıkmaya harcamaları olmuştur. Muallim Naci ile
Recaizade'yi kanlı bıçaklı düşman yapan bir fikir ihtilâfı mı idi? Hayır, mânâsız bir gurur sürtüşmesi... Fikret'le Akif'in anlaşmazlığı da ayrı bir faciadır üstada göre: "Fikret, fildişi kulesine mahpus, yüzde yüz ferdiyetçi bir sağ, Akif, damarlarında tarihin nabzı atan bir halk çocuğu, Batı'nın anladığı manâda tam bir sol"dur. Talihsizliğe bakın ki, Fikret solun, Akif de sağın bayrağı yapılmıştır. (Kültürden İrfana, 229)

Cemil Meriç Peyami Safa, Nazım kavgasında da benzer bir traji komedinin izlerini görmektedir. Cemil Meriç yazılarında kendini de değerlendirir: Bir günlüğünde şöyle demektedir. "Kartallar uçmadan önce ücra kayalıklarda talim yaparlarmış. Tefekkür tek insanın işi değil. Ben bir Descartes, bir Spinoza olamazdım? Bu bir kromozom
meselesi değil. Hotantolar içinde büyüdüm. Okumak istediğim zaman dövdüler, kitaplarımı yırttılar. Nihayet kütüphanem yağma edildi, hapse atıldım v.s.... Cemiyet belkemiğimi kırdı. Uçmak istediğim zaman ancak sürünebiliyordum.

"Evet belki bir Spinoza olamazdım. Ama Batı yalnız Spinoza mıdır? İnsanlara kalbimin bahçesinden çiçekler devşirdim. Ve kucağımda çiçekler kapılarım çaldım. Kapılar açılmadı... Coğrafi kader, biyolojik kader, sosyal kader. Bunlardan bir tanesi benden çok daha kabadayısını felce uğratmaya kâfi iken üçü birden çullandılar
üstüme..." (Jurnal, 129)

Cemil Saliba'nın İbn Sina ile ilgili eserini tanıtmak için yazdığı yazıda düşünce adamı için ortaya konduğu ölçüleri kendine ve devrine uyguluyor gibidir: "Hülâsa Cemil Saliba'nın emrinde Doğu'nun ve Batı'nın bütün hazineleri var. Kendi medeniyetinden kopmamış, Batı'daki gelişmelerden haberdar. Biz bu bahtiyar ilim adamlarıyla nasıl yarışacağız? Dilimiz yok, mefhumları tanımıyoruz, ne Aristo'yu
bilenimiz var, ne de efiatuniye mektebini. Önce diz çöküp okumak, anlamağa çalışmak, sonra da, ömrümüz kifayet ederse ve becerebilirsek, yapılan çalışmaları dilimize aktarmak... Belki bu sayede biz de yıllarca sonra irfan kervanına katılabiliriz... (Kültürden İrfana,
188)

Cemil Meric'in kültür ve düşünce adamı kişiliği bu satırlarda kendini göstermektedir. Cemil Meriç'te herşey için reçete bulmağa, kitaplarından doktrinler çıkarmağa kalkışmamak gerekir. Cemil Meriç belki imkânları yeterli olsaydı, belli alanlarda daha da derinleşerek orjinai görüşler geliştirebilirdi. Ancak Cemil Meriç böyle bir çalışmanın nasıl ortaya konabileceğini ve neye mal olacağını iyi bilir. O, kendi insanının önüne eksik ve acele kurulmuş yapılarla gidemezdi. Onun reçeteleri hep denenmiş, bir ömür pahasına denenmiş reçetelerdir. Gerçeğin gördüğü kadarını söyler ve sizi de yola davet eder; çilenin araştırmanın yoluna. Bütün o yoğun cümleler size geçmiş tecrübeleri özetler, bütün o belagat size de o yolda yürümenin zevkini tattırmak içindir. Bu bakımdan Cemil Meric'i her okumadan sonra reçetesini bulmuş insanların rahatlığı içinde kitabınızı kapatamazsınız. Her Cemil Meriç okuması yeni okumalara ve yeni tedirginliklere davet eder sizi. Bir ateş düşer beyninize ve yüreğinize.

Cemil Meriç işte o ateşi hiç küllendirmeden bütün ömrü boyunca yakmayı bilmiştir. Yukarıdaki parçada da görüldüğü gibi kendini hazırlıklarının daha dışında gayretlere atabilecek, çekinmeden bu hazırlıklara sahip yazarlar için, bu insanların önünde diz çekmeliyiz diyebilecek bir bilgi aşkı ve ateşi vardır onda. "Eserlerimin kültür
cildi, aşağı yukarı tamamlandı, bundan sonra "irfan" cildi başlayacak." (Kültürden İrfana, 11) derken önünde açılan, önümüzde açtığı bu büyük caddeye bizi davet etmektedir.

M.Muşta

KAYNAKLAR:

Cemil Meriç, Mağaradakiler, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1978.
Cemil Meriç, Jurnal, Cilt I, İletişim "ayınlan, İstanbul 1992.
Cemil Meriç, Kırk Ambar, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1990.
Cemil Meriç, Kültürden İrfana, İnsan Yayınlan, İstanbul 1986.


------------------------------------

Felsefe Notları; Akşamın sisiyle şafağın ışınları
arasındaki ses.
Herkes için, Kimse için !
http://felsefenotlari.blogspot.com/

Sonsuzluk
Aşk dışında hiçbir şeyi
saklamaz, "okuma" aşkı
sonsuzluk gibidir !...
Yeryüzüne, Hayata, iNSANA, Doğaya karşı Farklı Bir
Bakış ve Buluşma Noktası:
http://borgesdefteri.blogspot.com/


Server arşivi:
Borges Defteri Siz Değerli Okur,Yazar,Şair,Ressam'ların
Edebiyat ve Plastik Sanatlar eksenli "e-edebiyat" oluşumudur.
Kapak: http://www.groups.yahoo.com/group/BorgesDefteri


Mimesis & Progress!..




Davut ve güvensizlik duygusu!


İnsanı çılgına dönüştüren şey hiçbir zaman şüphe olmamıştır tam zıddı olan kesinliktir bunun başlıca sebebi. Nietzsche’nin dediği gibi “doğrudan korkarız hepimiz”, ya tarihin dehlizinden uzun-uzak bakışını fırlatan Davut , onca güvensiz bir ruh haliyle bilgiçliğin toz tutmuş eski püsküsüyle uğraşmaktan neden vaz geçmez? Acıyarak baktı hepinize! Oysa tek şey yoktu hakikat adına.
Bir “Mimesis” ve “ilerleme” dedik, onun durağan ruh haline!
Heykel sanatçısı Serkan Özkaya Davut heykelinin iki mislini kopyaladı, onun “işinde” Davut heykelinin sadece boyu ve teni aynı oranlarda büyüdü, ya yılların durağanlığı? Bir Mimesis başka nasıl olabilirdi dedik, şu görüntü çıktı ortaya. Serkan Özkaya’nın işi ne kadar mizah sözcüğünü taşıyorsa bizim “iyi kalpli, güvensiz Davut” da aynı ölçüde kucaklıyor o mizah kulvarını.Oyunsa “oyun”, Cinnetse “cinnet” diyor: Davut!


Borges Defteri


Çağdaş Libya Şiiri..// Halid Metawa






Yüzümün Tarihi

Dudaklarım, köle kervanlarıyla beraber bana vardılar
Ve işte büyük Sanos’un sahibi,
Onları Alyakub bölgesinde serbest bıraktı.
Onlar hala Bengazi’nin fakir bölgesinde
Doğduğum hastaneye yakın bir yerde yaşıyorlar.
Yunanlılar Tukara’ya yerleşmek istemediler,
Kaşlarını tenime geçirdiğim
O vahşi hikmeti koklayanlar.
Ve ana yurdumu kendi vatanları saydılar.
Ve dirençli şövalyeler Triboli’ye saldırdılar
Kent İstanbul halkından yardım istedi,
Yıl :1531
Ve Türkler bana burnumu kazandırdılar.
Saçlarım sırtıma doğru uzadı, Septimus Soros birlikteliğine kadar
Ve sonunda dört oğul doğurur.
Akabe ise Tanrı adına kentimi gasp etti
Şimdi yattığı yerin baş ucundan
Sana şarkı söylüyorum.
Tatlı kırbaç, sivri mızrap
Gözlerinden yankılanan yüzün tamamı
Bundan mı ibaret?



Şiir: Halid Metawa (Libya)
Çev. Poetic Mind & Borges Defteri


Independent Literature Journal (Portal) from Turkey

***


Link:

  • FELSEFE NOTLARI
  • 2-felsefe-notlar
    Felsefe Notları; Akşamın sisiyle şafağın ışınları arasındaki ses. Herkes için, Kimse için !

    ***


    P.E.N/TURKEY

    ***


    Hür Yumer
    1

    ***


    ÖMER SERDAR
    mer-serdar

    ***


    ORUÇ ARUOBA
    oruc-aruoba-yasamini-yitirdi-737945-5

    ***


    artist-15
    Enis Batur
    "Benim burada durduğuma bakmayın genç yoldaşım: Burada değilim ben artık, gövdem çürümeye şimdiden başladı, ruhum uçtu ve adresini bilmediğim bir dala kondu..."-E.B

    ***


    Leon Felipe
    batuhan-alpugan-leon-felipe1

    ***


    ***


    TELGRAFHANE,SANAT
    Sanat ve Edebiyat

    ***


    MURAT GÜLSOY
    Murat GÜLSOY | 602. Gece [Kendini Fark Eden Hikâye]

    ***


    ÜÇ RENK
    Üç Renk: renkler, düşler, farklı bir deneyim ve üretim!..

    ***


    Kerem Kamil Koç(SubCulturia)
    kkk
    SubCulturia:"New Media Theory Group" Projesini destekler..."

    ***


    Oğuz Atay/Arşiv
    o-uz-atay
    Oğuz Atay / Arşiv (Borges Defteri'nin bu arşivde yer alan önemli belgesi. İlk kez "defter" yayınladı bu belgeyi)

    ***


    Şair Çalışıyor/dergi arşivi
    Şair Çalışıyor/Dergi Arşivi

    ***


    Şiir Penceresi
    "Bir başka bakmak için..."

    ***


    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi
    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi

    ***


    ***


    Mustafa Nazif Fotoğraflar
    Sanat-Fotoğraf

    ***


    "Biri Dergisi- Mustafa Ziyalan
    Sanat-Edebiyat

    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***