Borges Defteri:Edebiyat-Plastik Sanatlar-Sinema- Müzik Eksenlidir...



JORGE LUİS BORGES / ilk kez sadece defter'de



JORGE LUİS BORGES

GUNNAR THORGİLSSON
(1816 - 1879)

Çağların belleği
Kızıl kılıçlar ve kalyonlarla mı dolu
Ve imparatorluğumuzun tozlarıyla
Ve hekzameter dizelerinin gürüldeyişi
Ve kişneyişleri savaşan soylu atların
Ve onların haykırışıyla, Shakespeare'iyle.
Geri dönsün isterdim ben o öpücükler, barışıklıklar
Orada İzlanda'm da yaşarken ben, onu bağışlasaydın sen.


* * *

AY

Maria Kodama'ya

Göklerdeki evinde öyle yalnızdır ki şu sarı altın
Gece yarılarının o bilindik tanrıçası değildir artık
İlk atan Adem'in aşk fısıltıları kimeydi. Yüzyıllarca
Özleyip bekledik onu sırf parıldasın diye sarışın yüzü.
Kutsal yakarılarla çığlıklarla çıkıp geldi hep. İyi bak.
Seviyle taşkın aynandır o. Yansıtır durur sendeki özü.


Türkçesi: Ulus Fatih


'Uykulu Yağmur' için / Haydar Ergülen


Free Image Hosting at allyoucanupload.com
Doğan Ergül 'Uykulu Yağmur'unda
Cenk Koyuncu'yla aynı yaşta, otuz dokuz yaşında yitirdik Doğan Ergül'ü de. 1968 doğumlu şair, 2 Haziran 2007 Cumartesi günü aramızdan ayrıldı. 'Malum' hastalığa yakalandığını bir ay önce öğrenmişti, ne yazık ki tedavisi bile tamamlanamadan, ikinci kitabı Uykulu Yağmur'un yayımlandığını göremeden çekip gitti bu zalim dünyadan.
Doğan Ergül adını, ilk 2003'de 'Borges Defteri'nde yayımladığı şiirleriyle duymuştum, okur okumaz da büyülenmiştim. O zamanlar ilk kitabı Aşkın ve Suların Öğleni yayımlanmamıştı henüz, 'keşke her ay bir şiir yayımlasa da okusak!' diye yazdığımı hatırlıyorum. Doğan, son yıllarda okumaktan mutluluk ve heyecan duyduğum genç ve iyi şairlerin en iyilerindendi. Bazen bir şairle tanışırsınız, belki de geç bir tanışıklıktır bu, bir kaç şiirini ya da ilk kitabını okursunuz ve böyle bir şairle tanıştığınız için şükredersiniz. Çünkü bilirsiniz ki o şair sizi hiç yanıltmayacak, daha görkemli şiirleriyle hep izlediğiniz bir şair olacaktır. Doğan bu hazzı yaşatmıştı bana. Ölümünden birkaç gün sonra yayımlanan Uykulu Yağmur da bu hazzı yaşattı ama, üzüntüsü daha büyük oldu. Bu kitabı da ilk kitabı gibi kendi yatağında akan, duru ama derin şiirlerden oluşuyor. Sanki birbirleriyle buluşan iki kardeş nehir gibi. Yükselmiyor, taşmıyor, coşmuyor ama sizi öyle bir içine çekiyor ki, ne kadar derin olduğuna şaşırıyorsunuz.
Uykulu Yağmur'un arka kapak yazılarından birini yazdım: "Bazen bir yaşamboyu yazılan şiir yalnızca bir dize olsun içindir. Doğan Ergül de o dizeyi tamamlamak için yazıyormuş gibi gelir bana. Uzun, geniş, derin ve çok katlı bir dize, ki içine bizim anlamamız için bıraktığı o ferah boşluk da dahildir. Belki de bir şiirinin başlığı gibi 'Bir Şiirin Son Dizesi'dir bu, ama içinde onun eliyle şiir olmayı bekleyen bir hayat vardır. Doğan Ergül hayatı hiç boş bırakmamak için yazıyor sanki."
Yarım kalmışlığıyla bile mükemmel bir şiir yazan sevgili kardeşim Doğan Ergül'ün erken vedasıyla da bir kez daha içimiz yandı. Şimdi bıraktığı şiiri okuyarak avunmaya çalışacağız, avunmak buysa ! Sevgili Doğan, şiirin gibi ışıklar içinde, 'Uykulu Yağmur'larda uyumanı dilerim: "dünyanın beni unuttuğunu unuttum/.../yağmurlu bir günde bir patikayı yürüdüğümüzü/.../omuzlarında taşıdığın karaları, su yollarını/ ayaklarının bıraktığı çukurlara dolduğumu/oradan baktığım dünyayı unutmadan unuttum".
Şair Emin Akdamar'ı geçen yıl, elli bir yaşında yitirdik. İlk kitabı Ağustos Yazdan Sayılmaz 1996'da, ikincisi Rehgüzar 2005'de yayımlandı. Kayseri'de yaşadı hep. Hiç tanışmadık, ilk kitabıyla ilgili kısa bir yazıda onu genç bir şair olarak nitelemiştim, oysa benden bir yaş da büyükmüş ve onu genç şair sandığım için bana çok kızmış! Yıllar sonra bir kez telefonda konuşmuştuk da bunu söylemişti bana. Umarım bağışlamıştır, ama Emin Akdamar benim için hâlâ genç bir şair. Elli bir yaşında aramızdan ayrılan bir insana genç denmezse ne denir?
Kitabını çok severek okuluştum, tam bir sürprizdi benim için, ikinci kitabı Rehgüzar da öyle. Akdamar için yakın arkadaşı şair Halim Şafak bir anma kitabı hazırladı: Parantezin İçindekiler. Kitapta, Akdamar'ın yayımlanmış iki kitabından ve geriye kalan şiirlerinden seçmeler, bir söyleşi, yayımladığı ilk ve son yazısı, intihar eden şair Metin Akbaş'la ilgili, Akdamar için yazılmış şiirler ve ölümünün ardından şair dostlarının yazdığı yazılar yer alıyor. Emin Akdamar'ın son şiiri 'Ve Veya' başlığını taşıyor: acısı bir bir öldürür onu/ o acısına dokunmaz/ .../ şarkıyı tüketmektir/ şarkıyı dinlemek /.../ çay demler/ çay içer /.../ ve /veya /.../ sözcükler kalır/ o yolculuk bir tünele girer yeniden.
Halim Şafak'ın sözleriyle,'dünyadan ve aşktan kendini ölümle ayıran' sevgili Emin Akdamar iki kitabıyla şiirimizde yaşıyor. Saygıyla, sevgiyle anıyorum 'genç şair'imi...


Haydar Ergülen

(Haydar Ergülen dost sağolsun, Doğan'ı ve diğer değerlerimizi andığı için.
Haydar Ergülen, Hiç bir zaman popüler görüşün habercisi olmadı, şiirinin sesi neyse, hayatından yankılanan sesler de hep aynı oldu. Kesin yargıların yalanlardan daha tehlikeli olduğunun da bir şair duyarlılığıyla farkında.
Ona ve kalemine karşı "işin ehli" olmayan ve de aslında hayatla- varoluşla bir sorunları olmayanların yönelimlerini biz fazlaca ciddiye almıyoruz, çünkü onların daha hakikatin ne olabileceği konusunda zihinleri çok bulanıktır. Hakikatin bir insanın sahipken, diğerinin sahip olamayacağı bir şey değildir. İnsan, tinsel konu ve alanlarda ne denli vicdanlı olursa, tevazunun, bu konuda bir ılımlılığın da orantılı olarak sürekli , durmaksızın artacağından emin olmalıdır, diye düşünüyoruz. Haydar Ergülen "bir insan" olarak hep bilgi konusunda ılımlı ve tinsel alanda vicdanlı olma ve ardından septisizmine de işaret eden edebiyatımızın sıkı kalemlerindendir../Açıklama: Borges Defteri)

Defter/den: Sevgili Haydar Ergülen'e Deftere karşı beslediği güven ve dostluk duygusundan dolayı çok teşekkür ediyoruz. Bundan sonra defter okurunun konuğu olacak...





2 SES!..



Sana sözün büyüsüyle savrulan anılar
getiriyorum
hiç dokunamayacağın düş-bedenleri kuşatan
giysiler
havada o esrik çiy damlalarıyla tenine karışan
bir öpüş gibi
yağmur-düşlerini.


Sana ölümleri anımsatan bir gül
getiriyorum
soluyunca dökülen bir bahçe çığlığını
kalabalıkta
yaprak ve yalnızlığa susamış bir adamın
bakışını
yeniden koklaman için
koltuğunda.


Belki yalnızca kendimi getirmeliydim.

Bu bahar, bu çılgın ilkbaharda.

E ıl bacıo che cercho e l anıma.

Şiir:
Şafak Çubukçu

* * *

Mezarlıkta Kaval Sesleri

"göz attığım her şeyde işte o şeydir eksik;
mekân kopuk kopuktur, zaman da kesik kesik"
(Necip Fazıl)



do
kırpık bir gün
mor
ince
parlak
düşlerden koparılmış
kırpılmış
alelacele elimdeki testiye işlenmiş gibi
ve o kadar uzak ki kendi yurdundan pando
ve
her şey o kadar lotiye benziyor ki
koklasam veda
öpüversem sonsuz giz


re
divaneyim
bunlar çam
bunlar da çim
diyorum ki
bu yol
bu karanlık
bu adımlar
bu yaprak çıtırtısı
bu göçmüş toprak
yüzünü gün ışığında yüzüme çarpan kaval
kemiğe işleyen ölüm içre
/
divaneyim işte
bunlar çam
bunlar çim

burada
başlangıcın yeşile çalan doğum sancısında
ölüm: mezarlardan taşan kaval sesi
/
diyorum size ki:
bir yaprak uzatın elimce
bir tas su dökün tüy kadar hafifliğine sesin
çıtırtı olsun yalnızca
ayaklarınızın altında ve yaprağın üzerinde
sararmış


-kan sesi-
“her yere yetişilir” elbette
asla geç kalınmaz
mezarlıkta kaval sesine
bizi “bağışla”
ey kenti istanbulun
“kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi”
bizi bağışla haşim
necip fazıl sen de bağışla
bağışlandığımızı bilerek susalım
(kafa tutar gibi halice sürdüğümüz sulara ey edip)
kim bilir
hangi dizenin
hangi şairinin
kemiklerinden bir kaval gibi susalım

(su aktı biliyorsun toprağa,
emdi ses onu biliyorsun
ve kuş havalandı -kedi esniyordu o sırada-)


mi
ah pierre!
loti bir çiçek adı olabilir elbette
aziyade bir aşkın gizi de olabilir
hem o kadar yüksektir ki
alçaklığı bağışlamaz sanırsın
bağışlanmanın adı olsa ne olur ki ah pierre!
loti en çok çiçek adıdır
koklasam veda
öpüversem sonsuz giz
(hem o an o kedi bağışlamazdı biliyorum bizi)
en çok kalbimi bağışla diyor yine de aziyade
en çok: kalbi


fa
o kadar aynı sessizlikte ki herkes/her şey
şaşırıp kaldım kendi ayak sesime
bir de usul bir bakışla
bu ses: mezarlıkta kaval sesidir
diyen
huzurun sesine


sol
aldatılmış bir kuş sesidir: yaşam


la
süte uzanan dilini kedinin
öpmeye kalkışan bir kuş sesidir: ölüm


si
eksilir gün
mahrem bir düşün
içinize boşalan yağmurları gibi
çalan davullar da susar bir gün
hüzün en kırılgan yerinden
etinizi keser
bütün bildik sokaklar yalancıdır
bütün çıkmaz sokaklar çare
korkuların düşünden fırlar da gelir
bir kara yılan
süzülür
aniden
içinize
ve sizi zehirleyen
bu sus
bu sis
bu koca düş
ölüm kılığında af diler günden
ve bitişiğinizde soluğu sizi ürperten ışıktan/
biliyor musunuz
yine de eksilir gün
ve yol
ve her şey artık sadece: mezarlıkta kaval se…


Şiir:
Ela Dincer



Ben Gerçeği / Ömer Serdar





Ben gerçeği söylüyor.


“Sessizlik sarmal biçimde iniyor, çocuklar bu sözcüklerle
oynuyorlar yerde, güneş parlıyor ve ben gerçeği söylüyorum”
Gunnar Ekelöf


Palmiyeler arasından görülen gökyüzü çok kırılgan. Eski
dostların gözbebeklerine seslenen bir siren, “yemek vakti”ni
irdeliyor. Bu kıyı karşı kıyı, karşı kıyı bu kıyım, palmiyeler
arasından görülen her ne ise çok kırılgan.

Gökyüzü mü? Kim bilir?

Oyuncaklarını paralıyor çocuklar. Oyuncaklara elleri bulaşıyor,
ellerini silip temizleyen anneler parçalanmış oyuncaklara
koşuyor. Bu kıyımlar oyun, bu oyunlar karşı kıyım.
Türlü yalanlar söyleniyor ellere, eller kırılıyor, gökyüzü
kırılıyor. Gittikçe yaklaşan bir ritmin ahengiyle oynuyor
çocuklar. Çocukların içinde oynayan başka çocuklar, bu böyle
kendini tekrar edip gidiyor.

Ne diyordu adlocutions (dolaylı söylemler); dehşetinden kurtulan
her fırtına, ardında ılık bir toprak kokusu bırakır. Bu
dinginliğin içinde bile bir yaşlı kadın acele ediyor. İşi neden
acil? Belki kayan bir yıldızın peşinde…


yürüyoruz yürüyoruz
güneş ve sürüp giden kadın
hikayelerinde Lawrence’ ın
o rahatlık
karlı tepelere bakan
buğulu camlar arasında bir oda
rahatsız ediliyoruz
benzer yüzler
benzer kar taneleri
benzer denizlere
düşen kristal pırıltılar


Bir lüksümüz var. Dakika dakika bedeli ödenmekte olan bir
lüksümüz var. Borçlanmıştık dünyaya gelirken. Acı mı? Hiç
sanmıyor ergo sum (öyle ya var) çünkü Dostoyevski’ nin dediği
gibi: Acı çekmeyi kabul etmek, aslında acı çekmemenin bir
yoludur. Öyleyse bir lükstür yaşamak.


tüm bu olan bitenler
palmiyeler arasından görülenler
sirenler
çocuklar
ve oyuncaklar
bir hubris mi? (Densiz güven)

bir bebeğin gözlerinden tokat yiyor cogito ergo sum
ve diyor ki bebek eller

ey çıplak
ormanı ağaçlar gizler
genişle içinden
palmiye de bir ağaç
orman nasılsa orman


Geçmiş, şimdi ve gelecekte de türlü sözcüklerle bu söylenip
durur.


“Tekrar gördüm Akçaağaçlar ve sazlar arasında Ağustosun Ay’ ını
Belbo’ nun çakıllarına, yine dolmuş gümüş
her çizgi şu akan sudan. Fakat içe kapalı yoldaş
bir kütüğe oturmuştu benimle, şu göğü görmemiş
ağaçları hissetmemişti. Biliyordum çevrilmiş
çepeçevre yükseliyordu tepeleri…”

orjinali:
Ho rivisto la luna d’agosto tra ontani e canneti
sulle ghiare del Belbo e riempirsi d’argento
ogni filo di quella corrente. Ma il chiuso compagno
che sedeva su un tronco con me, non vedeva quel cielo
non sentiva le piante. Sapevo che intorno
Tutt’intorno s’alzavano le grande colline…(Pavese)



İkinin biri eşittir ötekine. Hesap basittir. Hayatı
sadeleştirir, biçim, et ve kan.

Aslolan, kaderin nedensellikle bilinmeye başlanacağı o aydınlık
zaman. Ben gerçeği söylüyor, kendi eserinden önce gelen her şeyi
yaşamaya mahkûm ederek.


Yazarı: Ömer Serdar


‘İNTİ İLLİMANİ’ KİTABI’ /ÇEV. U.B Gezgin-Vietnam



Inti-Illimani (Şilili müzik öbeği)
İspanyolca’dan çeviren:
Ulaş Başar Gezgin
Ho Çi Min Kenti, Vietnam


I.
Samba Lando (*)

Gece paltosu üstünde
Parlamaktadır ay.
Parlıyor ay söylemek için
Yeni yasasını bugünün:
“Zencilere özgürlük,
Tüccarlar zincirlensin.”


Samba lando, samba lando
Neyin var senin, benim olmayan.


Öyle yoksuldu babam öyle ki
Mirası sözdü anca’:
“Mal sayılmaktan kurtulmak için”
-coşkuyla söyledi bana-
“Dikkat et tüccarlara,
Kaptırma hürlüğün’ onlara.”


Samba lando, samba lando
Neyin var senin, benim olmayan.


Diyor ki insanlar “vah yazık,
Yazık zenci olanlara”
Sanki çerçöptür karaderili,
Bırakılmış kaldırıma.
Bilmezler onlar kederi
Kederle olgun ırkımda.


Samba lando, samba lando
Neyin var senin, benim olmayan.


Yükselttik sesimizi
Birleştik tek bir anıda.
Söke’den Angola’ya,
Brezilya’dan Mozambik’e
İlişemezler artık bize,
Dönüştük tek bir tarihe.


Samba lando, samba lando
Neyin var senin, benim olmayan.



(“Canción Para Matar Una Culebra” (1979) albümünden (‘Bir Yılanı Öldürmek İçin Şarkı’ Albümü).

(*) Şarkının Türkçe söylenebilmesini sağlamak üzere, müziğe uygun olarak çevrilmiştir.


II.
Masmavi Gözler (*)//(Ojos Azules)

Masmavi gözler ağlama,
Ne ağla ne düş sen aşka.
Ağlayacaksın gidince,
Kalmayınca derde çare.


Söz verdin beni sevmeye,
Sevmeye ömür yettikçe.
Aradan üç gün geçmedi,
Bırakıp gittin sen beni.


Bir kadehte ben bir içim,
Zehirler içmek isterim,
Öldürmek için kendimi,
Unutmak için ah seni.

İspanyolca'dan çeviren: Ulaş Başar Gezgin-Vietnam



Free Image Hosting at allyoucanupload.com


Independent Literature Journal (Portal) from Turkey

***


Link:

  • FELSEFE NOTLARI
  • 2-felsefe-notlar
    Felsefe Notları; Akşamın sisiyle şafağın ışınları arasındaki ses. Herkes için, Kimse için !

    ***


    P.E.N/TURKEY

    ***


    Hür Yumer
    1

    ***


    ÖMER SERDAR
    mer-serdar

    ***


    ORUÇ ARUOBA
    oruc-aruoba-yasamini-yitirdi-737945-5

    ***


    artist-15
    Enis Batur
    "Benim burada durduğuma bakmayın genç yoldaşım: Burada değilim ben artık, gövdem çürümeye şimdiden başladı, ruhum uçtu ve adresini bilmediğim bir dala kondu..."-E.B

    ***


    Leon Felipe
    batuhan-alpugan-leon-felipe1

    ***


    ***


    TELGRAFHANE,SANAT
    Sanat ve Edebiyat

    ***


    MURAT GÜLSOY
    Murat GÜLSOY | 602. Gece [Kendini Fark Eden Hikâye]

    ***


    ÜÇ RENK
    Üç Renk: renkler, düşler, farklı bir deneyim ve üretim!..

    ***


    Kerem Kamil Koç(SubCulturia)
    kkk
    SubCulturia:"New Media Theory Group" Projesini destekler..."

    ***


    Oğuz Atay/Arşiv
    o-uz-atay
    Oğuz Atay / Arşiv (Borges Defteri'nin bu arşivde yer alan önemli belgesi. İlk kez "defter" yayınladı bu belgeyi)

    ***


    Şair Çalışıyor/dergi arşivi
    Şair Çalışıyor/Dergi Arşivi

    ***


    Şiir Penceresi
    "Bir başka bakmak için..."

    ***


    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi
    Bachibouzouck/net edebiyat dergi arşivi

    ***


    ***


    Mustafa Nazif Fotoğraflar
    Sanat-Fotoğraf

    ***


    "Biri Dergisi- Mustafa Ziyalan
    Sanat-Edebiyat

    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***


    ***